İslam'da en kıymetli ve muteber haslet güzel ahlâktır.
Güzel ahlak deyince ilk akla gelen tevâzu yani alçak gönüllülüktür.
Neden tevazuyu ilk sırada sayıyoruz?
Çünkü tevâzu, içinde merhamet, vicdan gibi insanı insan yapan en önemli duyguları barındırır, yumuşak bir kalbin de en barîz göstergesidir.
Bundan dolayı insanın, hususan müslümanın en belirgin özelliklerinden tevâzu hem İslamî anlayışta hem de toplumsal yaşantıda her zaman özel bir yere sahip olmuştur.
Gururun, kibrin, enâniyetin hüküm sürdüğü bir dünyada tevâzu, haddini bilmeyi ve başkalarına saygı duymayı temsil eden nâdide bir mücevherdir.
Toplumda çoğu zaman yanlış anlaşılan, hatta bazen zayıflıkla karıştırılan tevâzu, aslında bireyin ve toplumun gelişiminde kilit rol oynayan faziletli bir duygu ve davranıştır.
Çünkü tevâzu, sadece bir karakter özelliği değil aynı zamanda kişisel gelişimi, insanlarla sağlıklı ilişkiler kurmayı, toplumsal huzuru da temin eden bir bilgeliktir.
Mütevazı insanı herkes sever. Böyle bireylerden oluşan bir toplumda muhabbet,güven, dayanışma gibi birlik ve beraberliği sağlayan duygular daha fazla etkin olur.
Bu noktada şunu ilave etmekte fayda var :
Tevâzunun aşırısı ve hak etmeyene gösterileni zillettir.
Meselâ; zalime, vatan hainlerine, herkese tepeden bakan mütekebbirlere tevâzu gösterilmez.
"Kibirliye kibirli davranmak sadakadır."
Bir insanın gerçekten mütevazı olduğu, kendisinden statü, maddiyat, sosyal çevre olarak alt seviyede olanlara davranışlarından anlaşılır.
Misal; lokantada servis yapan garsona, adres sorduğu bir çöp toplayıcısına,fakire, oturduğu apartmanın görevlisine, çalıştığı kurumda astlarına üslubu, kişiyi ele verir.
Bir Hint atasözü: "Meyveli ağacın dalları yere yakın durur."
Ünlü mütefekkir Montaigne ise bu meâlde: "İnsanlar başaklara benzer. İçleri boşken başları havadadır, doldukça eğilir,"demiştir. Yani bu demektir ki; Kaliteli insan aklı, kalbi ilim, irfanla dolu, bununla birlikte tevâzu tacını başında taşıyan, insana her şeyden önce insan olduğu için değer verendir.
Tevâzunun zıddı olan kibir ise Allah katında en sevilmeyen huylardandır. "Kibriya" sıfatı yalnızca Cenâb-ı Hakk'a aittir. Kullarında o sıfatı görmek istemez.
Peygamber efendimiz (sav) hadis-i şeriflerinde:
1-“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” buyurdu. Bunu duyan bir adam, “Ama insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!” deyince, Allah Resûlü, “Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmektir.”
2-Mütekebbirler kıyâmet gününde insan sûretinde küçük ve kırmızı karıncalar kadar haşrolunacaklardır. Zillet her taraflarından onları saracaktır. Cehennemdeki “Bûles” adı verilen bir zindana sürükleneceklerdir. Onları ateşlerin ateşi kuşatacak ve Cehennem ehlinin "Tînetü’l-habâl" denilen kan, irin ve pisliklerinden içirileceklerdir.” (Tirmizî)
3-Size Cehennemliklerin kimler olduğunu haber vereyim mi? Bütün katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir, "(Buhârî) buyurmuştur.
Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de :
"Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”
(Lokman 31/18)
İsrâ Suresi 37. Ayetinde :
"Yeryüzünde büyüklük taslayarak yürüme. Çünkü kendini ne kadar büyük görürsen gör ne yeri yarabilir, ne de boyca dağlara erişebilirsin," ferman etmiştir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine göre,
"İnsanda büyüklüğün mikyası küçüklüktür; yani, tevazudur. Küçüklüğün mikyası tekebbürdür; yani büyüklenmektir."
(Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 93)
Kâmil bir müslüman ( İslam düşmanları hariç) her nefsi kendi nefsinden üstün görür. Bu tevâzudur, alçak gönüllü olmaktır. Cenab-ı Hakk karşısında acziyetini bilmek ise mahviyettir.
Esasen bir damla sudan meydana gelen, hayata ait zevkler noktasında serçe kuşuna bile yetişemeyen, elinde irade-i cüz'iyye denilen bir tercih ve meyil yeteneğinden başka hiçbir güç bulunmayan, ihtiyacı sonsuz insanoğlunun neyine güvenerek kibirlendiğini anlamak mümkün değil.
Hazret-i Mevlânâ ne güzel söylemiş :
"Ey insan Kaf dağı kadar yüksekte olsan da kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma, her şeyin bir hesabı var. Üzdüğün kadar üzülürsün"
Son söz olarak âkil ve imanlı insan: Yaradanın rızasını kazanmak için kulluk görevlerini mahviyetkârâne yerine getiren, O'nun kullarına da firavunâne bir kibirle değil, tam bir tevâzu ile muamele edendir.