Düşünürler ki müslümanları öldürürsek İslâm biter. Bilmezler ki dağ taş İslam'dır! Bilmezler ki alem İslâm'dır. Bilmezler ki dönen kâinat İslâm'dır
Sultan Abdülhamid Han
Bugünlerde yüreğim hep Mescid-i Aksa diye atıyor. Ve sadece Filistin, Gazze, Hamas, Suriye, Arakan; kısacası, mağdur edilen, acıyı her an, her saniye yüreklerinde yaşarken ayakta kalabilme savaşında zirve yapmış, gözünde yaşı kuruyamayan analar, dudağı tebessümü unutmuş babalar, “Hayat nedir?” diye sorulsa “Kan, barut, korku ve ölüm” diyecek bebeler ve bunun yanı sıra elbette akla havsalaya sığmayacak büyüklükte ve tarifi na-mümkün bir canavar olan İsrail vardı akıllarımızda.
Çok üzgünüm; içimin odaları karanlık, havasız, ölüyorum çaresizlikten, uzaktan kınayıp çar naçar, sadece ve sadece dua etmek ve öteye geçememekten. Birbirimizi avutuyoruz, bu da bir şeydir; İsrail’i protesto edip onlara ait ürünleri almamak, alanları uyarmak. Ne yazık, yapabildiğimiz bu kadar! Evet, maateessüf içimiz yana yana, bir şey yapamamak çok acı!. Her vicdan sahibi gibi, ruhumu, aklımı, vicdanımı, yüreğimi, imkânlarımı sorguluyorum.
Biliyorum, Gazze halkının durumu gerçekten çok zor. Ve yine biliyorum ki Gazze’yi kurtaracak tek gerçek, Gazze halkının inancı, sabrı ve mücadelesidir. Gazze’yi ve Kudüs’ü, Filistin halkının fedakâr, cesur ve sabırlı insanları ancak kurtarabilir. Bizler sadece alanları doldurup tek yürek olarak Gazze’de yana yakıla savaşan, hatta büyük bir taarruza maruz kalmış masum ve mazlum insanlara destek olduğumuzu gösterip “Yanınızdayız! Hepimiz Filistinliyiz” diye haykırarak gözlerine kan, yüreklerine acı oturmuş kardeşlerimize manevî güç veriyoruz. (Veriyoruzdur inşallah…)
Peki, gerçekten öyle miyiz? Hepimiz Filistinli miyiz? Kendimizi “Filistinli” olarak ilan eden biz, Gazzelilerden biri olabilir, her şeyimizi kaybetmeyi göze alabilir miyiz?
Kendimizi defalarca sorgulamalıyız. Yaşantımızı gözden geçirmeliyiz. Ne denli basit şeylere sinirlenip “Olmuyor” şikâyetleri içinde kıvranırken makam, mevki, ihtişam, “Onun var, benim daha güzeli olmalı” derdi ile var olan benliğimiz Gazze’yi, Gazze’deki muhteşem direnişi anlayabilir mi acep? Zira kaybettiği basit bir dünyalığın bile senelerce pişmanlığını yaşayan ve “Allah için ödenen bedelin” ardından hayıflanan bizlerin, en sevdiklerini bile gözünü kırpmadan Allah için feda edip, ardından dimdik mücadelesine devam eden Gazzelileri anlamamız pek de mümkün olmasa gerek.
Biz burada, “Çocuğum bugün öğle uykusunu az uyudu. Ah neden bu sabah ballı sütünü içmedi? Bir oda dolusu oyuncağı varken, alamadığı akülü araba yüzünden mutsuz” kaygısını taşırken, Gazzeli annenin hikâyesi, acının göbeğine düşmekten beter, zehir!
Buyurun, küçük bir çocuk vardı akşam karanlığında, sokakta; elinde tuttuğu şeyin ne olduğunu bilmiyordu ama etraftaki herkes çığlık çığlığa bağırıyordu, özellikle de annesi: “Yapma yavrum! Sakın çekme onu! Kımıldama sakın!” Zaten annesinden başka kimi kalmıştı ki? Babası İsrail askerleri tarafından vahşice katledilmişti. Henüz üç buçuk yaşındaydı ve her şeyden habersizdi. Öyle ki, oynarken kenarda bulduğu bir el bombasını eline almıştı ve pimini çekmek üzereydi. Belki de bu, oynadığı son oyun olacaktı. Annesi perişan bir halde çocuğuna kımıldamaması gerektiğini, elindekini sakince amcalara vermesini söylüyordu hıçkırarak. Ama çocuk şaşkındı, her şeyi anlayacak kadar büyümemişti henüz. Bu insanların neden toplandıklarını anlayamıyordu.
Saatler geçiyordu. Çocuk bunun hâlâ bir oyun olduğunu düşünüyor, yaklaşan amcalara elindeki oyuncağını (!) vermemek için oradan oraya kaçıyordu. Sonunda elindeki oyuncağın (!) üstünde bir halka gördü ve parmağını içine sokup çıkardı. İşte o an, herkes çığlık atmaya başlayınca bunun daha eğlenceli bir oyun olduğunu düşünüp gülerek parmağını halkaya geçirdi.
Sabrı kalmamıştı kimsenin. Çocuk göz göre göre paramparça olacaktı. Zaten bunun gibi kaç çocuk daha yürekleri parçalamamış mıydı? Yanmamış mıydı ciğerler? Yanan küçücük ve binlerce beden melekleşip Cennet-i Âlâ’ya misafir olurken?
Yaşlı bir adam yaklaştı çocuğa: “Haydi yavrum, onu bana ver! Bak, elimdeki şekeri görüyor musun? İstersen değişebiliriz, ne dersin?” Çocuk masumca baktı amcaya. Oyuncağı çok güzeldi ama şeker daha güzeldi ve yaşadığı üç buçuk yılda zaten kaç kere şeker yiyebilmişti ki? Yorulmuştu da zaten. Uzattı oyuncağını; tam o sırada bir el silah sesi karanlığı yardı ve o miniminnacık masum bedeni annesi kucaklayamadan kaldırımlar öptü çocuğun ufacık bedenini! Soğuk taşların kollarına düştü Gazzeli yavru!
Çocuğun kanlı cesedi öylece yatıyordu şimdi yerde. Vurmuşlardı İsrail askerleri. Kalabalığın toplandığı yeri duyup gelmişler ve meydandaki çocuğun buna sebep olduğunu görüp, İsrail için en kolay çözüm yolu olan “Çocuk ölürse herkes dağılır” zihniyetiyle minicik yavruyu vurmuşlardı.
Anacığının elleri böğründe kalmıştı. Yavrusunun kanlı bedenine sarılmış ve Rabbine şikâyet edercesine gözyaşlarını içine akıtarak çığlık çığlık susmuştu...
Evet, Gazze’yi Gazze yapan Hamas, Hamas’ı Hamas yapansa Gazze halkının inanç, kararlılık ve sadakatidir. Bizimse izzet ve şerefini kaybetmeden, Allah’a verdiği sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getiren bir avuç zayıf ve kimsesiz mazlum Gazze insanından öğrenecek çok fazla şeyimiz var. Bir de mazlumun ahını yerde bırakmayacak Rabbimiz var elhamdülillah.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
- Güneş köreltildiği zaman,
- Yıldızlar bulanıklaşıp döküldüğü zaman,
- Dağlar yürütüldüğü zaman,
- Gebe develer kendi başına terkedildiği zaman,
- Vahşi hayvanlar toplandığı zaman,
- Denizler tutuşturulduğu zaman,
- Nefisler birleştiği zaman,
- Ve diri diri toprağa gömülen kızcağıza sorulduğu zaman,
- “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?”
- Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman,
- Gök sıyrılıp yüzüldüğü zaman,
- Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman,
- Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,
- (Artık her) nefis neyi hazırladığını bilip öğrenmiştir.
(…)
29. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.Tekvin Suresi
Şu mübarek Ramazan-ı şerifte tutulan oruçlar hürmetine duamız odur ki; Bir gün Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya yürüyecek ve zalimler, arkasına saklanacak taş bulamayacak inşallah.
Yaşasın Mahkeme-i Kübra! İsrail için yaşasın cehennem!
(Kendimi ve benim gibi canı yanan lakin elinden duadan başka hiçbir şey gelmeyen yürekler için yazmak istedim, affola!…)