Yalnızsan; Tut Ellerimden

Hümeyra Yıldız Dülek

Sustu, öylece sustu. O içinde kıvrılıp yatan sızının acısını duya duya, hüzünle sustu sonuçsuz.

Kainatta her nesnenin kendi yerini bilerek sessizce durması gibi sustu. Bir adım attı, geceyi geceye bağlayıp yıldızlardan yardım dilenir gibi, ayın aydınlığından medet umar gibi sustu. Uzun bir sükunetin kısa huzuruyla sustu. Sonra sanki konuşmayı unutacağından korkar gibi açtı ağzını, kendi öyküsünün cümlelerini bir haykırışta endişeyle acıyla gökyüzüne fırlattı, kelime kelime yere düşen hikayenin yüzünde gülümseme, ruhunda sevinç olanlarını yakalamak ister gibi çırpındı. Kahkahalarla gülerek etrafında dönerken hala elleri havada hayat hikayesinin mana dolu kelimelerini yakalamaya çalışıyordu, bir anda katılasıya ağlamaya başladı yanaklarından yol yol süzülen yaşlar avuçlarına doluyordu. Çıkardığı seslerden gülüyor mu? Ağlıyor mu? Ayırt edememeye başlamıştım yine. Gülüyordu galiba, hayır hayır ağlıyor, veya hem gülüyor hem ağlıyordu. Bu bölünmüşlük hali ne kadar sürdü bilmiyorum ama yavaş yavaş dinginleşti, içinin fırtınaları neye, ne kadar zarar verdi bilinmez lakin bir çocuk masumiyetiyle olduğu yere çöktü, avuçları sımsıkı kapalı. Sonra telaşla yüzünü yokladı, sanki akan gözyaşlarının dinmediğini sanarak, hala ıslak olan yüzünü elinin tersiyle sildi, saçlarını düzeltti sakince ve susarak. Belli ki gönlü yorgun, yüreği kırıktı. Dalgın dalgın mırıldanır gibi konuşmaya başladı.

­- "Gözlerim ne zaman gözlerine değdi, dün, dünden önceki gün, daha daha önceki gün, bilmiyorum. Belki aylar var meftun olduğum gözleri gözlerimle buluşmadı. Biliyorum beni görmüyor, varlığımın farkında bile değil, var mıyım? Yok muyum? Aldığım soluk onun için önemli mi? bilmiyorum." dedi yüreği hüzün kadın.

Ben çok şey mi istiyorum? Sadece yaşadığım hayat içinde farkında olunmak bütün arzum. Karanlık içinde olmamalıyım, kendimi unutmadan, hiçbir şeyi gözden kaçırmadan, bütün cesaretimle ellerimi, yüzümü, gözlerimi, içimde esen fırtınaları, mutluluk esintilerini tanımadan bu bahçeden geçip ruhumun caddelerinde bilinçsizce yürümemeliyim, benim arzu ve isteklerimle, aynı evi paylaştığım canla huzura ermek, korkmadan, utanmadan gözlerimizin içine bakmak ve ben sen değil biz olmak istiyorum. Ömrümüz bizim yaşayacağımız bir tiyatro oyunu ise her perdeyi, inancımızı katarak, çalıntı bakışlarla değil, samimi gülümsemelerle oynamak istiyorum. Yaşadığımız hayatta önümüze çıkan kapıları aralarken birbirimizden kuvvet almak ve olayların rengine birlikte boyanmak istiyorum. Ama her seferinde hıçkıra hıçkıra ölüyorum.

Konuştukça döküldükçe yüzüne bir rahatlama gelmişti, onu dinlediğimi hissettirmek için kısık bir sesle "anlıyorum seni" dedim. "Çok iyi anlıyorum." Anlaşılmak belli ki sevindirmişti onu, iştiyakla devam etti.

-Her şeyin ama herşeyin bir öncesi var ve biz farkında olsakta olmasak da zaman akıp giderken, yaşadığımız olaylar, incindiğimiz veya incittiğimiz canlar, hissettirdiğimiz veya hissedip mutluluk duyduğumuz sevgiler yarım kalmış ifadesiz bakışlar, geç kaldığımız yürekler, hayatımıza japon yapıştırıcısıyla yapıştırılmışcasına bir türlü kurtulamadığımız, her gördüğümüzde bizi negatif etkileyen gözler. Hemen hemen hepimiz bizi şekilden şekile sokan iç bükey, dış bükey aynalarda (hayatımızda bir kere de olsa) kendimizi seyredip gülmüşüzdür. Ben o aynalarda dolaşırken babacığım yanımdaydı, ben uzayan kafam, ufacık bedenim veya uzamış kol bacak nohut kadar kafamı gördükçe aynaları hızla geçip gitmek isterken babam, baba kuvvetiyle beni tutup; "kaçmak yok, bak nasıl komiksin" diye her ayna önünde uzun uzun kalmamı sağlamıştı. Bu durumdan mutlu değildim lakin gözlerimi kendimden çekip babamın görüntüsüne kilitlemiş, aynaların sonuna kadar

katıla katıla gülmüş ve ayna gezimizi mutlu bitirmiştim. Babamın hayret dolu bakışları bana çevrildiğinde küçücük aklımla, "kendime değil sana baktım, çok da eğlendim babacığım" demiştim de ; Babam, fuar yerinde bi hayli koşturmuştu beni "seni gidi seniii!" diyerek :)

Sonraki yıllarda yaşadığım her hadisede aynalar hiç gözümün önünden gitmedi, canımın acıdığı zamanlarda bile gülümsemek için bir bahanem oldu. Elbette her zaman her şey istediğim gibi gitmedi. Başıma gelen her hadisede karanlık bahçeler, kırık dökük duygular, alkışlar, methiyeler. Her insan gibi, doğduğum an itibariyle bir filmin başrol oyuncusu olarak, repliklerimi oyun akışına göre kendim belirledim elbette. Ve çoğu zaman yaşadığım bir çok hadisenin sonunda kendimle başbaşa kaldığımda, "keşke şunu da söyleseydim", "öyle değil de böyle deseydim" gibi içimde ukdesi kalan zaman zaman da beni huzursuz eden bir çok cümle biriktirdim. Ne yaşadıysam kabulüm. Dedim ya, her olayı kendimce güzelleştiriyorum. Olduğu gibi kabulleniyorum, lakin eşimin artık bana uzaklığına katlanamaz oldum. Oysa yıllar yıllar önce Ona "ben her sıkıntıya göğüs gerebilirim, zorlukları aklımla fikrimle halledebilirim, haksızlıklara susup Rabbime havale edebilirim, kırık dökük beni acıtan her halden Sen yanımda olursan kolaylıkla sıyrılabilirim. Yeter ki yanımda ol ve ellerimi hiç bırakma" demiştim. Sadece yüzümü değil, gönlümü, gözümü, yüreğimi, ruhumu aydınlatan tebessümüyle bana bakıp "Ben hep yanında olacağım, ellerimi elinde ve sırtında hissedeceksin." demişti, söz vermişti ama unuttu.

-Acaba unuttu mu? Yoksa sen onun ilgisine alışıp hep daha fazlasını mı ister oldun? Bunu hiç düşündün mü ? diye sordum yüreği hüzün kadına.

Onu ilk tanıdığım suskunluğuna büründü bir an. Omuzlarını kaldırıp indirdi, dudağını büküp sessizce ve soran gözlerle "bilmem, sen öyle mi hissettin?"

- Bilmiyorum dedim. Bildiğim tek şey eşini çok sevdiğin. Bana anlattıklarını ona da söylemelisin.

- Denedim ama, ya ağlıyorum ya da ne konuşacağımı unutuyorum.

- O zaman yaz, bütün samimiyetinle ve sevginle yaz ona. İki insan arasındaki en büyük eksiklik iletişimsizliktir. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini açıkça ifade et.

"Peki" dedi, masum masum.

Uzun bir süre görüşemedik yüreği hüzün kadınla. Bir gün yine kapımı çaldığında gözleri güneş, dili bülbül, gönlü çocuk cıvıltıları gibi sevimliydi. Heyecanla boynuma sarıldı ve - "yazdım" dedi.

"Kış güneşinin rengine aldandı sanırım gözlerim, Ölümüm gelsin diye bekler oldu bedenim. Rengarenk arzular dolaşıyor oysa ruhumda, Ama gözlerimin rengini unuttuğun için hüzünlerimde boğulup korkular yaşıyorum. Kendime itiraf edemediğim acılar zinciri boynuma sarılmış yağlı urgan gibi. Dilimden dökülen kelimeler, ağrıyan yüreğimin ağır işçileri. Bütün naftalin kokulu yaşadıklarımdan sıyrılıp, Sahipsizliğimle sarmaş dolaş gidiyorum. Ben dilimde, yüreğimden düşen mutluluğun yazılmamış şarkılarıyla gidiyorum. Yalnızsan, bırakırım bakışlarımı sende kalsın. Daha da yalnızsan TUT ELLERİMDEN."

Soran gözlerle baktım eşimin yüzüne, gülümsedi.

"Ben senin ellerini hiç bırakmadım, sen beni bıraktın" dedi bana.

-İşte o zaman içime döndüm, onun gözleri ve duygularıyla baktım, kendimi okudum, anladım. O da kendiyle hemhal oldu, kısacası biz birbirimizi tekrar anladık ve aynı yolun birimiz sağından, diğerimiz solundan yürümekte olduğumuzu fark ettik. Artık elele yolun ortasından, sağından, solundan kısacası istediğimiz yerden birlikte yürümeye karar verdik. Seni seviyorum dostum, seni çok seviyorum.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.