Tesbihim

Hümeyra Yıldız Dülek

10 yıl belki çok daha fazla zamandır elimden tutan, bana dertli zamanlarımda, sevinçli anlarımda yardım eden; adeta bedenimin bir parçası gibi hissettiğim tesbihim. Sende dilimden dökülen zikirlerim iğneliydi, sana çok uzun zamandır içimi döküyor, göz yaşlarımı sana siliyordum, sen benim yarenim olmuştun. Gözleri uykuyla tanışmamış, gecesi başka türlü huzurlu, gündüzü Safa ile Merve arasındaki heyecan kadar lezzetli Mekke’mden gül kokan Medine’me hareket edip Ravza’ya ulaştığımızda ve Efendimizin (sav) yanına girerken, yine heyecan, yine telaş yaşadım; ilk kapıda nasıl oldu bilmiyorum, farkına varmadan ellerimden kaydın sanırım. İkinci kapıya geldiğimde her zamanki gibi avuçlarıma alıp seni, Peygamberime (sav) kavuşmanın heyecanını az biraz teskin etmek, kendimi zikrin sükunetine vermek istediğimde yanımda yoktun, telaşla çantamı, ceplerimi defalarca karıştırdım. Yoktun, benden gitmiştin, üzerine iğnelediğim salavat-ı Şerifler, Kelime-i Tevhidlerimi koynunda saklıyarak gitmiştin. İçim burkuldu, gözlerim doldu. O da beni terketti, belki daha ihlaslı dillerden dökülecek zikirlere şahitlik edecek artık dedim. Bilirsin ben eşyalarımla duygusal bağ kurarım, severim onları canımın parçası gibi. Heleki sen acısıyla, tatlısıyla bütün dertlerime, sevinçlerime birebir şahitlik etmiştin, elim, ayağım gibiydin. Nasıl gittin benden? Parmaklarımla zikirlerimi çekmeye çalışırken çok eskiden bir yerlerde okuduğum bir hikayecik geldi aklıma;

"Derviş yolda giderken bir genç kıza rastlamış. -Nereye gidersin? Neler doldurdun sepetine? diye sormuş. Sevdiğim aşağı tarlada çalışıyor Ona elma götürüyorum, demiş kız. Elmaların çokluğuna şaşıran derviş hayretle -Kaç tane? demiş.

Yanakları mahcubiyetinden al al olan kız -İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı? diye fısıldamış.

Başı önüne düşmüş dervişin. Ve genç kızın fark edemeyeceği şekilde usulca koparıvermiş elindeki tesbihin ipini."

Parmaklarımı zikir için meşgul etmekten vazgeçtim. Sonra cennet bahçesinde namaza durdum, selam verdikten sonra dua ederken dizime bir şey dokundu, elimle kontrol ettim,

- Aaaa! buraya nasıl geldin? diye sordum, sen zannedip avuçladığım tesbihe.

Sen değildin, her şeyiniz aynıydı ama senin o vakur, asil siyah rengin şimdi kubbe-i hadra gibi yeşile dönmüştü ve üzerine iğnelediğim dualarım yoktu. Sevinçten kıpır kıpır olan yüreğimle avuçladım, ışıldayan gözlerime sürdüm. Rabb’imin, Efendimin (sav) bana ikramıydı aldım kabul ettim. Sen benim gitmek zorunda olduğum bu mübarek beldede mutlu ol, hoşçakal. Bana sen de hoşçakal deme, evinden, toprağından, Efendisinden (sav) ayrılan yürek nasıl hoşça yaşar söyler misin?

Gönlümüz, yüreğimiz her nerede mutlu oluyorsa, sevdiklerimizle tamda istediğimiz yerlerde yaşayalım inşaallah. Dua ile…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.