Allah’a ibadet edin, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara, akrabanız olan komşuya, akraba olmayan komşuya, yanınızda olan arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizin altında bulunanlara (köle ve cariyelere) iyilik yapın. Şüphesiz ki Allah, kibirli ve böbürlenen kimseleri sevmez.
Nisâ – 36
Kursa gittiğim sabahlarda uğradığım simit fırınına uğradım bugün yine. Henüz fırından yeni çıkmış elimi yakan simidimi alıp dükkandan çıkarken (fırıncı abla simit çok sıcak, torbaya koyarsak çıtırlığını kaybeder dediği için simidi elimde tutuyordum.) Kapıda 6-7 yaşlarında bir erkek çocuğu taaa içime işleyen bakışlarıyla önce gözlerime sonra elimdeki simide baktı. Öyle koyu siyahtı ki gözleri, ve öylesi anlam yüklüydü ki, bir an gözlerimi çocuğun bakışlarından kaçırırken gayr-i ihtiyari uzattım elimdeki simidi yavrucuğa, aldı.
-‘Aaa sıcacık, ısındım’ dedi kazağının üstünden bir bebeği sarar gibi göğsüne bastırdı simidi.
Tekrar gözlerime bakıp:
- ‘Bu benim mi? yarısını sana vereyim mi? teyze’ dedi.
Gülümsemeye çalışarak;
- ‘Sana afiyet olsun’ dedim.
Hüzünlü bakan gözlerine bir avuç sevinç çöreklendi adeta, kocaman bir parça ısırdı simitten. Sonra;
- ‘Sahi mi?’ dedi, yanaklarını şişire şişire lokmasını yutmaya çalışırken.
- ‘Sahi ya, sana afiyet olsun, simidini ye, bana da, Allah’ım teyzeme zihin açıklığı ver diye dua et olur mu?’ dedim yanağını okşayarak. Ve derse geç kalmamak için hızlı adımlarla yoluma devam ederken;
- ‘Sen her sabah buradan geçiyor musun teyze? Ben seni çok sevdim de…’ diye seslendi kara gözlü yavru.
Cevap vermek için döndüm, yoktu! İçim burkuldu, keşke kursa biraz geç kalsaydım da; bi kafeye oturup o yavruya bir çay ısmarlayıp, biraz sohbet etseydim diye hayıflandım.
Bütün gün kafamda kara gözlü yavruyla konuştum. Acaba ailesi var mıydı? Ya da başka kardeşleri? Bu ayazda üzerinde mont olmadığına göre durumları iyi değildi herhalde. Eli yüzü de kirliydi! İnsanın bazen basireti bağlanıyor veya yapması gerekenler sonradan aklına geliyor. Ve elbette böyle durumlarda keşkeler beynimizi yiyor.
Ayağınıza kadar gelen mutlu olma ve mutlu etme imkanlarını yitirmenin, bazen akıl edememekle ilişkilendiriyorum ben kendi adıma, ve her seferinde söz veriyorum kendime; daha sükunetli, daha iş bitirici olmayı.
Sonraki günlerde gözleri karadan da kara (Rabbim bahtını aydınlık eylesin) çocuğu elbette bulmam zor olmadı, zira o kimbilir kaç gün her sabah beni o simitçinin önünde bekledi ve birgün o beni, ben onu bulduk, buluştuk Elhamdülillah.
“Hayat, çözülmesi gereken bir problem değil; yaşanması gereken bir gerçekliktir.”
der Kierkegaard.
İşte hayatı olduğu gibi yaşarken, Rabbim yolumuza açılan hayır kapılarını değerlendirebilme ferasetini bizlere bahşetsin.
Ahiret azığımızı kuvvetlendirecek güzellikleri hayatımıza ikram etsin inşaallah.