ANNE, kocaman oldum, bak!
Acılarım büyüdü, dertlerim büyüdü.
Hedeflerim, çıkmazlarım büyüdü.
Hiç de güzel değilmiş büyümek.
Kimler kırdı kalbimi, kimler üzdü?
Başa dönebilsem keşke.
Sana emeklesem sadece.
Şimdi yaşanmışlıklarımı,
Kalp kırıklıklarımı,
Aldatılmalarımı,
Ağlamalarımı al ve yeniden büyüt beni anne,
Ne olursun!..
Kendimi bildiğim, duygularıma anlam yükleyip çevremde olup biteni anladığım,
kısacası ben olduğumu hissettiğim anlardan itibaren sadece senin yüreğine inandım Annem.
Gecelerin yokluğunda kaybolsam buldun beni. İnsanların samimiyetsizlik yangınları yüreğimi dağlarken, o yangınları sen söndürdün, sahte gülüşlerin buz kesen soğuğunu sıcaklığınla sen ısıttın. Gündüzlerime güneşsin sen, ve ben, senin güçlü duruşunla, metanetinle, azminle, çilekeş bir halde dahi dimdik ayakta duruşunla büyüdüm, büyüdüm ama hâlâ senin küçücük evladın olmak hoşuma gidiyor.
“Annem” deyince, mahzun ama sevgi dolu bakışlı, kocaman yüreğinde evladı için cenneti taşıyan; yüzünde, çektiği tüm çilelerin izi olmasına rağmen her şeye boşvermişçesine gülümseyen, bakışlarında sevgi, şefkat ve merhamet duygusunu en samimi şekilde bana hissettirebilen kahraman, cengâver bir yürek geliyor aklıma.
Anne olmak zor be annem!.. Büyük iş anne olmak. Büyük olduğu kadar külfetli, yorucu bir sorumluluk. Lakin her kadın, anne olacağını anlayıp hissettiği anda, içinde büyüyen bebeğiyle yüreğinde bir fidan yeşertir ve ana yüreği, o fidanı merhamet ve sevgisiyle sular. Yavrusunun hayat yoluna ait korkularını içinde saklarken dahi düşündüğü, sadece evladının huzur ve mutluluğudur ki bunu senden öğrendim annem.
Anne demek, karşılıksız, beklentisiz, yürekten, almadan veren tek ve en güzel varlık demektir. Anne, dile göre, dine göre, renge ve ırka göre anlam değişikliğine uğramaz.
Her dilde annenin anlamı aynıdır. Yani annenin, hiç değişmeyen bir anayasası vardır.
Hatırlar mısın annem? Küçükken bana her kızdığında, Anne ol, göreceğim seni derdin, bu cümlenin ne anlama geldiğini hiç anlamaz, hatta “Bir çeşit beddua mı ediyor annem bana?” diye düşünürdüm. Şimdi ise çok iyi anlıyorum.
Evladı için yanmak, telaşlanmak, acı çekmek ve onu korumak adına her türlü fedakârlığı yapmak, hayatın kötü hadiselerine karşı evladını korumak için aslan kesilmek, sadece anne yüreğine has bir cengâverlik.
Aslında çocuklar bu sevginin farkındadır, zira bazen anne, yavrusunu azarlayınca çocuk yine annesinin dizine yatarak, hem de “Anne!” diye ağlar. Bilir ki anacığı, ona yürekten bağırmamış, sevgisinde asla değişme olmamıştır. Ama insan büyüdükçe, hayatın içinde kayboldukça, istemeden annesini, babasını, sevdiklerini ihmal edip üzebiliyor. İnsanoğlu en zor olgunlaşan varlık, dolayısıyla yaşadıklarından ders çıkarması çoğu zaman kolay olmayabilir.
Çevreme baktığımda, anne çocuk iletişiminde ki eksiklikleri görünce içim üzülür bazen. Elbette hiç kimse mükemmel değildir ve hepimiz sevdiklerimize karşı hatalar yapabiliriz. Lakin hatanın farkına varmakta geç kalmak, insanın ömür boyu canını acıtabilir. Bilhassa annelerin hassas yüreğine dikkat etmeli insan.
Annelerimizin, hayatımız boyunca bize yaptıklarına nasıl teşekkür ettiğimizi bir düşünelim mi?
Annemiz, 1 yaşımızdayken, bizi elleriyle besledi ve yıkadı, bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettik. 2 yaşımızdayken, bize yürümeyi öğretti, bize seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettik. 3 yaşımızdayken, bize özenle yemekler hazırladı, tabağımızdaki yemeğe burun kıvırıp yemeyerek teşekkür ettik. 4 yaşımızdayken, elimize rengârenk kalemler tutuşturdu, önümüzdeki kâğıtlar yerine evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettik.
5 yaşımızdayken, bizi cici kıyafetlerle süsledi, gördüğümüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettik. 6 yaşımızdayken, okula kadar bizimle yürüdü, sokaklarda ‘okula gitmiyceeem!’ diye ağlayarak teşekkür ettik. 7 yaşımızdayken, bize bir top hediye etti, komşunun camını kırarak teşekkür ettik. 11 yaşımızdayken, bizi arkadaşımızla sinemaya götürdü, Sen bizimle oturma diyerek teşekkür ettik. 12 yaşımızdayken, zararlı TV programlarını seyretmemizi istemedi, O evde yokken hepsini izleyerek teşekkür ettik.
18 yaşımızdayken, bizi yurtdışında yaz kampına gönderdi, tek satır mektup yazmayarak teşekkür ettik. 19 yaşımızdayken, arkadaşımızla partiye gitmemize izin verdi, bir telefon bile etmeden sabaha karşı eve dönerek teşekkür ettik. 21 yaşımızdayken, iş hayatı ve kariyerimizle ilgili bize fikir vermek istedi, ‘Ben senin gibi olmayacağım’ diyerek teşekkür ettik. 22 yaşımızdayken, kep giyme töreninde size gururla sarıldı, Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettik.
24 yaşımızdayken, uzun süredir görüştüğümüz arkadaşımızla tanışmak istedi, Zamanını ben bilirim, diye tersleyerek teşekkür ettik. 25 yaşımızdayken düğün masraflarımızı karşıladı, bizim için hem mutlu oldu, hem çok duygulandı, bizse dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettik. 30 yaşımızdayken bebek bakımı hakkında bize akıl vermek istedi, ‘Artık bu ilkel yöntemleri bırak’ diyerek teşekkür ettik.
40 yaşımızdayken arayıp bir akrabamızın düğününü hatırlattı, ‘Anne işim başımdan aşkın’ diyerek teşekkür ettik. 50 yaşımızdayken annemiz çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğimizde mutlu oldu, biz ise yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyledik çocukken bize karşı ne kadar sabırlı olduğunu unutarak teşekkür ettik.
Kısacası biz hep çocuk kaldık, annemiz ise bize hep büyüklüğünü, cefakeşliğini, sabrını göstererek gülümsedi. Lakin bir gün gülümseyemeyebilir. Bu dünyayı terk ettiğinde, onun için yapmadığımız ne varsa o anda kalbimize bir yıldırım gibi düşebilir.
Dünyanın derdi tasası başımızdan aşkın olsa da, hedeflerimize ulaşmak için çaba sarf ederken zamanımız yok gibi gelse de bize, bir soluk alıp, bizi her daim koruyup kollayan, elinin yetişemediği yerde gönül ovalarımızı dualarıyla rahatlatan anneleremize ‘iyikimiz’ olduklarını hissettirelim. Zira manen onlara hep ihtiyacımız var.
Ana başa taç imiş. Her derde ilaç imiş.
Bir evlat pir olsa da, Anaya muhtaç imiş.
der büyüklerimiz.
Aslında evlat olarak bizler de, bazen kendimizi ifade edemeyebiliriz. Zira annemizi her üzdüğümüzde, keşke onu üzmüş olmaktan dolayı ondan daha fazla üzüldüğümüzü bilebilseler. Yaşamımızın sonuna kadar onu ve bizi mutlu edebilecek ortak yollar bulmaya çalıştığımızı ona anlatabilsek. Keşke onu, çocuklarımızın bizi sevmesini istediğimiz kadar çok sevdiğimizi -kelimelere ihtiyaç olmadan- her an hissettirmek istediğimizi anlasalar.
Kocaman olmak, büyümek, okullar bitirmek, hedeflere ulaşmak, güzel işler başarmak, dertlerimizin olmadığı anlamına gelmesin annem. Aslında çok meraklı olduğumuz büyümek hiç de güzel değilmiş. Büyümekle kalp kırıklıklarımız çoğaldı, aldatılmalarımız canımızı yaktı, kimse üzüldüğümüz için üzülmüyor, bilakis canımızı acıtmak için elinden geleni fazlasıyla yapıyorlar. Hiçbir yer, senin kollarının arası kadar samimi, güvenli ve sıcak değil annem. Rabbim canına sağlık versin ki yavrularına hep dua et. Zira senin dualarınla yaşamak çok güzel. Ömrün bol olsun annem…