Eylül; eylül gibi geldi uzun zamandan sonra. Bu da ne demek diyorsunuz belki içinizden. Geçmiş zamanlarda eylül, ekim, kasım aylarını hep yazdan kalma sıcaklıklardan bunalarak geçirir ve ahhh nerede eski mevsimler, her şeyin dengesi bozuldu, çöl sıcaklarında kavruluyoruz diye sızlanmaktan geri durmazdık. Gerçekten bu eylül, sabahları içi titreten tatlı serinliği, geceleri üşüten, gönlümüze huzuru nakşeden esintileri, yağışlarıyla harika geldi, hoş geldi. Elbette bizler yakınıp dertlenecek bir şeyler bularak bu havalardan da memnun olmadığımızı mutlaka dile getiririz. Tabiatımız bu çünkü; dertlenmek, şikayet etmek, yetinememek; en acısı da şükretmekten uzaklaşmak.
Yaşadığımız hayatın getirisi sıkıntılar mıdır bizi şikayet kutusu gibi davranmaya iten? Yoksa geçmiş zamanda yaşayan büyüklerimizin çektiklerini unutup göz ardı edişlerimiz midir? Şimdilerde her şeyimiz dört dörtlük, Atalarımızın dediği gibi; bir elimiz yağda bir elimiz balda olsun istiyoruz. Az çalışıp çok kazanalım. Ne uykumuzdan ne eğlencemizden ne de keyfimizden lütfen taviz vermeyelim. Yaptığımız her şey beğenilsin, takdir görsün. Hak edip etmediğimiz çok da önemli değil alkışları duyalım yeter.
İçinde yaşadığımız hayatın dışında başkaca hayatlara özenmek başlıca mutsuzluk sebebimiz belki de. Kendini ve yerini bilmek, emek harcamak, hedefe kilitlenmek, bizden istenileni başarmak ve başarının huzurunu hissetmek günlük hayatımızda bize mutluluğu getirir zaten.
Başka hayatlarla kendi hayatımızı kıyaslamadan, elimizdekiyle yetinmek veya elimizdekini çoğaltmaya çalışmak, kendimiz olarak hayatımıza devam ederken yeniliklere odaklanmak ruhumuza iyi gelecek olgulardır. Bir başkasının hayatı görünen yüzüyle bizi cezbedebilir. Ama o hayatı yaşayanın neler çektiğini, hangi yollardan geçtiğini yakinen bilmeden vitrinlik kısmını görüp özenmek , bize ancak ıstırap verir.
Bir kızılderili sözü der ki;
Benim hayatımı yargılamadan (burada kızım yargılama yerine benim hayatıma özenmeden der, hep) önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç. Benim takıldığım taşlara takıl yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git benim gittiğim gibi.! Ancak o zaman beni yargılayabilirsin.
Ve kızım şöyle ekler; bakalım o zaman benim hayatımı yaşamak isteyecek misin? Çok merak ediyorum. : )
Elbette her yeni şeye başlamak ve devam ettirmek zordur. İş hayatımızda yeni bir işe başlamak, biraz heyecan çokça telaş ve endişe içerir bazılarımız için. Kilomuzdan dertlenir spora başlamak için hergün bahaneler üretiriz. Diyet her Pazartesi kabusumuz olur. Halbuki; konfor alanımızı terk edip harekete geçsek her şey yoluna girecektir. Gözümüzde büyüyen her işin üstüne gitmeliyiz. ‘ Her şey, kolay olmadan önce zordur.’ Zoru tecrübe ede ede kolaylaştırmak istikrar, azim ve sebat ile bizim elimizdedir.
Sorumluluklarımız ile bize keyif veren şeyler arasında bir denge kurarak bizim için sıkıntı olan şeylerin üstesinden gelmek bizi hayata karşı kuvvetlendirir ve olgunlaştırır .
Bir kitapta okumuştum;
‘Bekleyenlerin de ayaklarına birkaç şey gelebilir; ama bunlar, yalnızca çok çalışıp kazananlardan geriye kalan şeyler olur.’
Abraham Lincoln
Hayat ve zaman ertelemelere, gecikmelere, başaramama korkusuna feda edilemeyecek kadar kısa ve kıymetlidir. Dertlenmeden, hırslanmadan her yeni günün şükrünü eda ederken kendimize olan güveni taze tutup, çalışarak üretmeye devam inşallah.
Eylül serinliği ve derinliğinden buralara nasıl geldim çok bir fikrim yok ama;
Hepimize kolay gelsin.