Beşerin bulaşık eli nereye uzansa kirletti. Nereye el atsa çirkinleştirdi.
Bediüzzaman'ın bu ifadesini ilk okuduğumda sadece maddi kirlenme veya kirletme olarak anlamıştım.
Oysa şimdi az da olsa anlıyorum ki, bu bulaşık el maneviyat dünyamıza da zarar veriyor.
Makbul müfessirleri, müçtehidleri dinlemek-okumak yerine, "bence" diye başlayanlara itibar ettikçe manevi sahalarda da kirlenme söz konusu.
Başına "İslâmi" koyunca, haram olan şeyler helâl olmaz. Mübah olmaz. Caiz olmaz. Giyimde, davranışta, üslupta, ibadette özden, asıldan uzaklaşıyoruz Ya Hû.
Muhammedi sünnet vecibesine, beşerin kirli eli karışınca, günah etkinliği haline geldi.
Evlilik kurumunun ilk aşamasından, son merhalesine kadar gayr-i islâmi adetler hakim oldu.
Mazbut aileler bile bu kirlenmeden nasibini alıyor.
Haram ürünlerin satışının yapılacağı işyerleri için kurban keser, dua eder olduk.
"İslâm" ibaresini haram olan neyin önüne koyarsanız koyun, günahtan kurtulamazsınız. Vebalden kaçamazsınız.
Haramın müziği, sporu, giyimi, ticareti, sineması, şekli ne olursa olsun "İslâm" ibaresiyle aklanmaz.
İsminin önüne "hacı" koyunca gayr-i islâmi olan müslümanlaşmadığı gibi.
Haram olan ürünün helâl sayılamayacağı gibi.
Bize ne oluyor?
Bize sahiden bir haller oluyor.
Bizi esahtan içten içe esir alanların farkında mı değiliz?
Yoksa boş vermişlik girdabında mıyız?
Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” (Müslim, İman 78; Tirmizi, Fiten 11)
Gücümüz yetiyorsa el ile düzeltmek, yetmiyorsa ilgili kurum ve mercilere şikayet etmekle mükellefiz.
Dil ile düzeltmek noktasında ilmimiz, bilgimiz, üslubumuz yetmiyorsa, alimlerin görüş ve tavsiyelerine, tefsir ve meallere başvurup, iknâ yolunu tercih edebiliriz.
Hiç birini yapamıyor isek, bari kalben buğz etmekle üzerimize düşeni yapmak durumundayız.
Mesuliyetlerimizi unutmak veya ihmal etmek, fitne ve bid’aların bizi ve ailemizi, dolayısıyla çevremizi istila etmesinden şikayet hakkımızı ortadan kaldırır.