Yıllar öncesiydi. Diyarbakır'dan Manisa Soma'ya tayinimiz çıkmıştı.
Çarşı içinde bir ev tutmuş, düzen kurmaya, yeni hayatımıza umutla bakmaya çalışıyorduk.
Annem bizi uğurlarken son tembihlerini de yapmayı ihmâl etmemişti:
"Aman kızım. Kapını pencereni kilitli tut. Her gelene kapı açma. Eşin nöbette iken, yalnız dışarı çıkma"
Gençliğimin ve onca sıkı tembihin verdiği tedirginlikle, gündüz balkona bile çıkmıyor, sağa-sola bakınamıyordum.
Sıcak bir yaz günü idi. Sabah namazının ardından balkona çıkıp hem temiz hava alayım, hem de etrafı tanıyayım istedim.
Tam karşıda bir manav vardı. Yanında tuhafiye dükkanı.
Manavın önü karpuz doluydu. Kasalarda da meyveler.
Sahibi karpuzların üzerlerine bir örtü atmış, kasaları da başka bir kasayla kapatmıştı.
Yan taraftaki tuhafiyenin önünde de kutuların içinde, tek kalan yünler, kıvır zıvır olduğunu sonradan gördüğüm malzemeler duruyordu.
Çok şaşırmıştım.
"Kimse çalmıyor mu?" diye düşünmüştüm.
Manav, içkici biriydi. İnancı zayıf, ameli noksan biriydi. Tabi bunları ilerleyen zaman içinde öğrendim.
Onun sonraları bize anlattığına göre, kimse çalmıyormuş. O semt, hatta ilçenin tamamı, temiz, dindar, namuslu, harama el uzatmazmış.
O kadar seviniyordum ki bu duruma. Anlatamam.
Çok uzun yıllar yaşadığımız o ilçeden belki de bu yüzden hiç ayrılmak istemedik.
İnsanların birbirlerine selâm verdiği, hatır saydığı, yakinen tanımasalar bile, tesettürlü tek doktor eşi olmam hasebiyle, hem saygı gösterdikleri, hem takdir ettikleri, biraz da şaşırdıkları biri olarak, çok güzel dostluklar, arkadaşlıklar kurdum.
Geçen zaman, maalesef ki çok şeyi aldı götürdü.
Dindar bildiğimiz insanların, makamla, parayla, statüyle imtihanı devreye girmişti.
Hırs, dünyevileşmek, popülizm, makama iltifat maalesef bazılarının başını döndürdü.
Günah keçisi aranmaz ama, bunda FETÖ oluşumunun payı maalesef ki hayli fazla.
Takva giyimler, önce ruhsat sınırlarına, sonra takiye adı altında tavize, sonra sonra harama kadar uzandı.
Dükkan sergileri, gece bile açık iken, artık kimseden emin olamıyorduk.
Oysa, müslüman, insanların elinden, dilinden, emin olduğu kimsedir.
Müslüman, her ortamda, her makamda, her imkânda, her statüde emin olunan, hüsn-ü misal yapıda olmalıdır.
Öze ve islâmi kimliğe dönüşü sağlayamaz isek, hepimiz bu vebale ortak oluruz.
Siyasetten, ticarete, aileden komşuluğa, sosyal hayattan sanal aleme kadar her alanda, fert fert vazifedâr olduğumuz unutulmadan.
Çünkü, imanımız kimliğimizdir. Kimliksiz olamayız.
Yoksa Allah'ın gazabı, azabı hem dünyada, hem ahirette çetin olacaktır.
Hayırlı, şuurlu bayramlarımız olsun.