Şimdi size bir kısmını iktibas ettiğim deyimin çıkış sebebini anlatacağım:
Kâni Tokatlı bir nüktedan şairdir. Devrin sadrazamının yolu Tokat'a düşer, Kâni'yi bir şekilde tanır, kabiliyetine vakıf olunca, alır İstanbul'a getirir.
Ne var ki belki biraz şairlere has durum olsa gerek, Kâni İstanbul'lara sığmaz ve alır başını Rumeliye gider. Bir ara Bükreş'te çalışır.
Gel zaman git zaman Kâni’nin başında kavak yelleri eser ve Hristiyan bir kıza gönlünü kaptırır.
Bu durum tahammül edilemez bir hâle dönüşür ve ne yapıp edip Hristiyan güzele içini açar.
Hristiyan güzel, böyle bir teklifi öteden beri bekliyor ve aslında kabul etmeye hazırlanıyordu. Fakat bir şarta bağlı idi… O da, kendisi gibi Kâni’nin de Hristiyan olmasıydı…
Sonunda Kâni teklifini yaptı ve ardından hiç beklemediği bir cevapla karşılaştı… Kız dedi, “Peki kabul ederim ama o zaman sen de Müslümanlığı bırakıp, Hristiyan olursun!”
Bu şartın imkansızlığını bilen şairimiz, biraz da mizahla karışık işte o meşhur sözüyle karşılıkta bulundu: “Kırk yıllık Kâni, olur mu Yani…”
Olur mu Yani
Bu sözden iki mana çıkmaktadır. Bugün bir çoğumuzun anladığı ve hayal kırıklığı ile söylenen “Bu kadar da yapılmaz, böyle de olmaz yani” gibi bir anlam.
Fakat öte tarafta “Yani” Osmanlı’da gayr-i müslim tebaa arasında yaygın olarak kullanılan bir erkek ismidir. Müslüman olmayanların kullandığı bu Yani ismine mahkeme kayıtlarının tutulduğu kadı sicil defterlerinde sıkça rastlayabiliriz. Yani şairimiz demek istiyor ki, “40 yıldan beri Müslümanlık’tan ayrılmayan Kâni, bu saatten sonra din değiştirip, Yani olmaz. Olamaz...
Acı ama, günümüzde şahit olduğumuz çok örneklerden sonra, "Hem Kâni'yiz, hem Yâni" demekten kendimi alamıyorum.
Ramazanda oruç tutup, diğer aylarda içki içmekten tutun, Kur'an okunurken, camiye girerken, mevlüt benzeri etkinliklerde örtünüp, denize gidince açılıp saçılmaya...
Sınav, iş, ev, araba için bilmem ne kadar bin şu duayı, ayeti okuduktan sonra, farz - vacip - sünnet için "gericilik" yakıştırması yapılmasına...
"Kalbim temiz" diyerek, Allah'ın emir ve yasakları hilafına yaşamaya...
En çok da sünnet olan evlilik ve oğullarımızın sünnet düğünlerinde, Efendimiz'in (sav) hâl-hareket-tavır ve fiilleri hilafına organizasyonlar yapıp, israf, gösteriş, hırs, oyun, haram haller sergilenmesine...
Örnekleri çoğaltabiliriz.
Olmaz beyler - hanımlar.
Vallahi olmaz. Billahi olmaz.
Hem Kâni, hem Yâni olunmaz.
Kâni isek, hayatımızın her anını müslümanca yaşamak boynumuzun borcudur.
Ha, Yâni isek sözüm yok.
Hani derler ya: "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol"