Ölüm...! Sen ne etkili bir derssin. Bilmeyene nasihat, gaflette olana ikaz, boş verene tokat, hafife alana ağırsın.
Onlarca yakınımı kaybettim.
Günlerce enkaz altında kalanlar için, sağ çıkarlar diye umutla bekledim.
Son güne kadar sesleri geliyordu derinden.
Son gün cansız bedenleri çıktı göçük altından.
Ağladım. Hem de çok.
Acımı paylaşmak için arayanlara teselli vere vere ağladım.
Çünkü biz iman etmiştik.
Çünkü biz, buranın misafirhane olduğunun bilincindeydik.
Nefse ağır gelse de, hatıralar-hatırlar film şeridi gibi hayalimizden geçse de bu hakikat değişmez.
Ölümü; dehşetli, dayanılmaz kılan, rikkat, hassasiyet değildir.
Ölümü dehşetli kılan, ölümü ebedi bir yok oluş, ayrılık, bitiş olarak sanılmasıdır.
Dünya'ya sıkı sıkı, kopmaz bağlarla, hiç gitmeyecekmiş gibi bağlanan biri ölümden elbette korkar. Dehşet alır.
Lâkin, imanlı, ahiretin varlığına inanmış biri ölümden niye korksun ki? Hakiki imanı elde eden insan, yani mü'min biri için, ölüm sadece bir mekân değişikliğidir.
Dolayısı ile mümin ölümden etkilenir, kısa ve geçici ayrılıktan müteessir olur. Üzülüp ağlar ama, dehşet almaz. Güzel ve ebedi bir aleme geçiş kapısı olan ölümün şekli, kimileri için rahmet, kimileri için kefaret, kimileri için şehadet olabilir.
Bu nedenle iman bakışı ve düşüncesiyle bakıldığında, ölüm ebedi visale yani sonsuz, daimi, huzurlu hayata geçiş kapısıdır. Terhis teskeresidir. Sevdiklerimize ve hayali kurduklarımıza, özlemini çektiklerimize kavuşmaya vesiledir. Dolayısı ile müminde ölüm korkusu olacaksa, bu Yaradanın huzuruna mahcup çıkma, hesap verememe korkusu şeklinde olabilir.
Bu vesile ile, benim akrabalarıma ve depremde ebediyete intikal eden cümle müslüman kardeşlerime rahmetler olsun diyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum.