Hayat, başlangıçtır deriz her zaman.
Aslında tartışılır.
Başlangıçtır lâkin, sonun başlangıcıdır.
Alınan her nefes, ölüme doğru gidiştir. Sona yürüyüştür.
Baharlar da öyle. Mayıs ayı itibariyle, bahçede hummalı bir faaliyete giriştik. Tohum ektik. Fidan diktik. Çapa, budama, sulama filan derken, bir yandan da takipteydik.
Hangi tohum çıktı? Hangi fide boyun büktü? İlaçlama-gübreleme zamanı geldi mi? diye.
Sonra bi baktık, tohumlar boy atmış. Ağaçlar meyveye durmuş.
Hasada ne kaldı ki?
Yine ürünler olgunlaşacak. Yine yapraklar dökülecek. Yine dallar kuruyacak. Yine sonbaharın hüznü, kışın soğuğu kapıya dayanacak.
Adeta ahiret yurdunun haşir programının fragmanı gibi.
Adeta insanoğluna bir şeyler anlatıyor.
İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan bir yolcudur. Sabâvetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, Mâlikü’l-Mülk tarafından verilmiştir.
Diyor manen.
Anlıyor muyuz? Bazen evet, bazen hayır.
Her daim hatırlıyor muyuz? Bazen evet, bazen hayır.
Amel tohumlarını hayır cephesinde biriktirme noktasında ne kadar hassas ve başarılıyız?
Hayat denen yolculuğun boş bir rüya olduğunu teorikte bilsek de, pratiğe dökmektir aslolan.
Korku ve ümid arasında gelgitler yaşamak da insana has bir durum.
Hem Yaradanın affından, rahmetinden, rızasından ümidi kesmemek.
Hem O'nun azabından, gazabından, cezasından korkmak.
Bu baharın bende derin etkiler bırakan düşüncelerinden kurtulamamışken, aileden birinin beklenmedik vefatıyla yine yeniden sarsıldım.
Demek ki, baharlar "son" hakikati dersini vermeye devam edecek.
Dünyalık sonlar, uhrevi başlangıçları haykıracak.
Duyana. Ders alana. Kendine çeki düzen verene.
Pişmanlık; nefes alırken makbul.
Tövbe; yaşarken geçerli.
Kulluk; Dünya meydanında farz.
Bir de enaniyetten kurtulup, Rabb'in huzurunda eylersek naz.
İşte o zaman alırız Cennet-vari haz.
Ey kardeş...Geldik. Gidiyoruz. Oyalanıp biraz.