□ Tembelliğe düşmemek.
□ İnsani zaafların iman hizmetine mani olmasına fırsat vermemek.
□ Risale-i Nur’a perde olmamak.
□ Kendi nefsini ittiham edip, meslektaşına taraftar olmak.
□ Kendisi haklı da olsa, kardeşine itiraz ve tenkit etmemek.
□ Birbirine gücenmemek ve küsmemek.
□ Birbirine tarafgirane bakmamak.
□ Birbirinin kusuruna bakmamak ve affedici davranmak.
□ Birbirinin kusurunu örtmeye çalışmak.
□ Kendi kusurunu görmek.
□ Birbirine su-i zan etmemek.
□ Birbiriyle münakaşa etmemek.
□ Birbirine güvenmek ve yardım etmek.
□ Birbirine minnettarlık duyma yerine, dua ve tebrik etmek.
□ Birbirlerine ihlasla muhabbet beslemek.
Konu ile ilgili Risale-i Nur’dan derlenmiş hususlar:
En zayıf damar ve dehşetli mani, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder, "zarûrettir, mecburiyet var" der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebit bir hakim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilaçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârane, ihlasla hizmete zarar verir. [1]
Sonra, bizim hizmetimiz itibariyle bizde zayıf damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmaya müştak olan manevî makam sahibi olmak ve velayet mertebelerinde terakki etmek ve o nîmet-i İlahiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırrı-ı ihlasa ve hiçbir şeye alet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsi makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekatında onlan istememek ve düşünmemek lazımdır ki, hakiki ihlasın sırrı bozulmasın. [1]
Kusurumuzu-fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid’alara ve dalalete yardım etmemek kaydı ile-kabul edip minnettar oluyoruz.[1]
"Eğer bir meselenin münazarasında kendisinin haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna nemnun olsa, insafsızdır." Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit o münazarada bilmediği bir şeyi öğrenmiyor; belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip, menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek, insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip, taraftar çıkar, memnun olur.[6]
Medar-ı niza bir şey varsa, meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak şimdi elzemdir.[5]
Sizler her zamandan ziyade bu fırtınada tesanüdünüzü ve ittihadınızı ve birbirinin kusuruna bakmaması, birbirini tenkit etmemesi, Risale-i Nur’un vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve muhtaçsınız.[5]
Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkit etmeyiniz. Yoksa az bir zaaf gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip, sizlere büyük zarar verebilirler. Derd-i maişet zarûretine karşı, iktisat ve kanaatle mukabele etmeye zarûret var. Menfaat-i dünyeviye, çok ehl-i hakikati, ehl-i tarikati dahi bir nevi rekabete sevk ettiği için, endişe ederim. Risale-i Nur şakirtleri içinde şimdiye kadar bu cihet onları zedelememiş; inşaallah yine zedelemez. Fakat herkes bir ahlakta olamaz. Bazıları, meşru dairede rahatını istese de, itiraz edilmemeli. Zarurete düşen bir şakirt zekatı kabul edebilir. Risale-i Nur’un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışanlara zekatla yardım etmek de Risale-i Nur’a bir nevi hizmettir; hem, yardım edilmeli. Fakat hırs ve tama ve lisan-ı hal ile istemek olmamalı. Yoksa; ehl-i dalalet -ki, hırs ve tama yolunda dinini feda etmiş onlar nazarında, kıyas-ı binnefs cihetiyle, "Risale-i Nur’un bir kısım şakirtleri dahi dinini dünyaya alet ediyorlar" diye çirkin bir ittiham ile taarruzlarına meydan açar. [5]
Sizin şimdiye kadar fevkalade sebat ve metanet ve tesanüd ve ittifakınız, bu memlekete medar-ı iftihar olacak ve istikbalini kurtaracak derecededir. Dikkat ediniz, bu yeni fırtına sizin tesanüdünüzü bozmasın.[5]
Kur’an-ı Azîmüşşanın hürmetine ve alaka-i Kur’aniyenizin hakkına ve Nurlar ile yirmi sene zarfında mana hizmetinizin şerefıne, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük, fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elim ve feci ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa, bir dirhem şahsi hak yüzünden bizlere ve hizmet-i Kur’aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi-şimdilik-ihtimali pek kavidir. [3]
Mümtaz seciyeli ve Risale-i Nur’un baş şakirtleri, belki birbirinden çok uzak ve düşman da olsalar, Risale-i Nur’un hatırı için Risale-i Nur şakirtlerinin mabeynindeki tefani, birbirini tenkit etmemek, kusurunu affetmek düsturu ile, bu iki kardeşim dünyevî ve cüz’i ve hissî şeyleri medar-ı münakaşa etmesinler. [1]
Haşirde adalet-i İlahiye hasenelerin seyyielere racih gelmesiyle affettiğine binaen, siz de hasenelerin rüçhanına göre muhabbet ve af muamelesini yapmak lazımdır. Yoksa bir seyyie ile hiddet etmek, sıkıntıdan gelen bir titizlik, bir asabilik ile zararlı bir hiddet, iki cihetle zulüm olur. İnşaallah, birbirinize sürurda ve tesellide yardım edip, sıkıntıyı hiçe indirirsiniz. [3]
Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lazım ve elzemdir. Çünkü bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfüruşluktan ileri geldiğinden; ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkarane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubûdiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. [1]
Risale-i Nur şakirtlerinin tesanüdlerine zarar vermek için, birbirinin hakkında sû-i zan verdiriyorlar; ta birbirini ittiham etsin. Belki filan talebe bize casusluk ediyor der, ta bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz. Gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz. Sır vermeyiniz. Zaten sırrımız yok; fakat, vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor, ıslahına çalışınız. [1]
Sakın sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa, bu halimizde münakaşa eden haksızdır; bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir. "Siz gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz." "Haklı adam, insaflı olur; bir dirhem hakkını, istirahat-ı umûminin yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle enaniyetli olur, feda etmez, gürültü çoğalır." [3]
Risale-i Nur’un şakirtleri içinde Cenab-ı Hakkın nimetlerine mazhar bazı zatlar-Hüsrev, Re’fet gibi-iktiranı illetle iltibas etmişler, Üstadına fazla minnettarlık gösteriyorlardı. Halbuki, Cenab-ı Hak onlara ders-i Kur’anîde verdiği nimet-i istifade ile, Üstadlarına ihsan ettiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş. Onlar derler ki: "Eğer Üstadımız buraya gelmeseydi biz bu dersi alamazdık. Öyle ise onun ifadesi, istifademize illettir." Ben de derim:
"Ey kardeşlerim, Cenab-ı Hakkın bana da, sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş. İki nimetin illeti de rahmet-i İlahiyedir. Ben de sizin gibi, iktiranı illetle iltibas ederek, bir vakit Risale-i Nur’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirtlerine çok minnettarlık hissediyordum ve diyordum ki: Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmî bir biçare nasıl hizmet edecekti? Sonra anladım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsi nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakıyet ihsan etmiş. Birbirine iktiran etmiş; birbirinin illeti olamaz. Ben size teşekkür değil, belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnettarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz." [7]
Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükafat istemiyorum. Çünkü mukabilinde bir mükafat, bir sevap istenilen muhabbet, zayıftır, devamsızdır." [7]
Hem bir adam, kendi başına cesareti güzel de olsa, bir cemaat-i mütesanideye girdikten sonra, onların istirahatini ve sarsılmamalarını muhafaza etmek için, o şahsi cesareti istimal edemez. [5]
Ahir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevaptar devamı için nefs-i emmarenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. Hem, manevi kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki kendini ihsas etsin. [3]
Elbette bize en elzem iş, telaş etmemek ve me’yuş olmamak ve birbirinin kuvve-i maneviyesini takviye etmek ve korkutmamak ve tevekkülle bu musibeti karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet vermektir. Bu dünya hayatı, husûsan bu zamanda, bu şerait altında kıymeti yoktur. Başa ne gelse gelsin, hoş görmeli. [3]
Bir sonraki yazımız Risale-i Nur Talebelerinin Hususiyetleri-3
Allah’a emanet olunuz.
[1] Emirdağ Lahikası
[2] Mektubat
[3] Şualar
[4] Barla Lahikası
[5] Kastamonu Lahikası
[6] Lem’alar
[7] Mesnevi-i Nuriye