Yirmibirinci Lem’a
İhlası kazanmak ve muhafaza etmek ve manileri def etmek için düsturlar
□ Amelinizde rıza-yı İlahi olmalı.
□ Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.
□ Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.
□ O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.
□ Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenab-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.
□ Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.
□ Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumi maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakiki bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler.
□ Ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’an’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine layık bir şahs-ı manevînin azalarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Sahil-i selamet olan Darüsselama ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.
□ Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i maneviyeyi temin eden sırr-ı ihlası kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikiye muhtacız ve mecburuz.
□ Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır.
□ Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlas ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor.
□ Bütün kuvvetinizi ihlasta ve hakta bilmelisiniz.
□ Evet, kuvvet haktadır ve ihlastadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.
□ Evet, kuvvet hakta ve ihlasta olduğuna bir delil, şu hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlas, bu davayı ispat eder ve kendi kendine delil olur.
Hem itiraf ediyorum ki, samimi ihlasınızla, şan ve şeref perdesi altında nefsimi okşayan riyadan beni bir derece kurtardınız.
□ Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevari kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Azam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlasa binaen iltifat ediyorlar. Vehimayetkârane teselli verip hizmetinizi manen alkışlıyorlar.
□ Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlasa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlası kırsanız, onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem’adaki şefkat tokatlarını tahattur ediniz.
□ Böyle manevi kahramanları arkanızda zahir, başınızda üstad bulmak isterseniz, Başkalarını kendi nefsinize tercih ederek ihlas-ı tammı kazanınız.
□ Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.
□ Hatta, en latif ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumane, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgamlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin.
□ Eğer “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlasa zarar gelebilir.
□ Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirane iftihar etmektir.
□ Kardeşler arasında buna tefani, yani, birbirinde fani olmaktır.
□ Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.
□ Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlat, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakiki kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer.
□ Mesleğimiz haliliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir.
□ Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder.
□ Bu hılletin üssü’l-esası, samimi ihlastır.
□ Samimi ihlası kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.
□ Cadde-i kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.
□ İnşaallah, Risale-i Nur yoluyla Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.
□ Ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım! İhlası kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir.
□ Evet, ihlası zedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyadan nefret veren ve ihlası kazandıran, rabıta-i mevttir.
□ Ölümünü düşünüp, dünyanın fani olduğunu mülahaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır.
□ “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” bu rabıtayı ders veriyor.
□ İman-ı tahkikinin kuvvetiyle ve marifet-i Sanii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeat ile bir nevi huzur kazanıp, Halık-ı Rahîmin hazır, nazır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramayarak, huzurunda başkalarına bakmak, medet aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmekle o riyadan kurtulup ihlası kazanır. [1]
[1] İhlas Risaleleri 21. Lem’a, Risale-i Nur Külliyatı.
Bir sonraki yazımız :
İhlası kıran ve riyaya sevk eden sebepler ve maniler