Hızır Aleyhisselam ile olan yolculuğunda Hz. Musa sabrının sınandığı bazı olaylara şahit tutulur. Yolculuk boyunca şerli ve zulüm gibi görünen birtakım hadiseler yaşanır. Öyle ki şer gibi görünen her hadisenin altında nice kıymetler, ibretler, mükafatlar yatmaktadır. Gerçeği öngören Hızır, Hz. Musa’ya şu soruyu sorar;
"İç yüzünü (hakikatini) kavrayamadığın- bilmediğin bir şeye karşı nasıl sabırlı olabilirsin?"
Kehf Suresi 68. Ayet.
Kuran-ı Kerim’de bahsi geçen kıssada Hızır’ın Musa’ya olan bu sorusu ayet ile sabit kılınarak aslında tüm insanlığa sorulmaktadır. Çünkü bizlerde geçmiş nesillerin sınandığı noktalardan aynen sınanıyor, onlarla benzer deneyimler ve aynı sınav sahasını paylaşıyoruz. Sınananlar farklı zaman dilimlerinden olsa da sınayıcı, sınav sahası ve sınav konusu hep aynı olduğu için Allah bizlere geçmiş nesillerin öykülerini Kuran-ı Kerim’de kıssalar vesilesiyle aktararak kendi hayatımızda; kendi sınavlarımız için birer örnek, kolaylık, işaret ve ibret kılmak istemektedir.
Peki bu ayetin insanlığa dönük işaret ve ibreti nedir?
Ayette iki kavramdan bahsedilir ve bu kavramları birbiri ile ilişkilendirir; ‘Sabır ve Hakikat.’ Peki sabır ve hakikat arasında nasıl bir ilişki olabilir?
‘Sabırlı olamazsın.. İç yüzünü (hakikatini) bilmezsen..’
Ayette açıklandığı üzere insanoğlunu sabırdan uzaklaştıran, tepkisel kılan, aceleci, fevri, bencil tutum ve davranışlarının altında yatan gerçek neden ‘’olayların iç yüzünü’’ kavrayamamaktır. Bununla birlikte hemen hemen her insan sabırlı olmanın ne kadar da zor olduğundan hayıflanır. Sabretmek ne külfetli bir şey? Şu zamanda kim neye karşı sabırlı olabilmiş ki? Hız ve tüketim çağında, hırsın, şehvetin, yarış ve rekabetin olduğu bu çağda neye nasıl sabırlı olunabilir? Bu çağda sabrı düstur edinmek insanüstü bir performans olsa gerek diye düşünür. Ancak insan yanılandır, kendisini yeterli görendir. Gerçeği kolay unutandır.
Çağın büyük illüzyonu: ‘’Sabır marifetini elinden alarak insanoğlunu tepkisel kılmak.’’
Tepkisel kılarak hakikatten uzaklaştırmak; hakikatten (olayların gerçek yüzü) uzaklaştırarak da anlık arzulara göre yaşayan, kırıp döken, gayesi yalnız dünya kazancı ve nimeti olan, olayları dar ve sınırlı akıl ile yorumlayan, derinleşememiş sığ insanlar olmayı sağlamaktır. Tek gözü ile yalnızca dünyayı gören, ‘şimdi olsun hemen olsun, en iyisi olsun, en iyisi ben olayım, ben kazançlı çıkayım.’ derdi ile bilinç ve aklı perdeleyip yalnızca anlık duygulara göre reaksiyon veren insanlara dönüşmeyi sağlamaktır.
Bununla birlikte insanoğlu gördüğüne ve duyduğuna anlık duygusunun galeyanına göre tepki gösterirse duyguları, bilinç ve aklı perdelemiş olur.
Akıl-İrade: Bekle, hemen tepki verme! der.
Duygular: Şimdi yap, şimdi söyle, şimdi al, şimdi ye! der.
Peki Bilinç-akıl- irade perdelenirse ne olur? Sabır da perdelenir. Nitekim insanoğlu sabrını kaybederse çok şeyini kaybeder. Alın teri olmadan kazanç ister, haklı olduğunu ispatlama arzusundan zamana güvenemediği için yalana başvurur, evliliğin sadakatine dayanamadığı için haram ilişkilere meyleder, arkadaşlık ilişkilerini güven ve merhamet üzerine kuramadığı için yarış ve rekabete girer. Sağlıklı beslenmek ve spor yapmak disiplin ve devamlılık gerektirdiği için ilaç, hap ve kremlerle yönelir. Çünkü sabır görünüşte meşakkatli ve uzun bir yoldur. Sabır: Duygusal dayanıklılık demektir. Erken tepki vermemektir. Görüneni göründüğü gibi yorumlamamak, enine boyuna ölçüp tartmak, işaretleri göz önünde bulundurmak ve her zaman Allah’ın kusursuz plan ve hikmetine odaklanabilmektir. Sabrın başı zor, sonu kuşkusuz hayır ve selamettir.
Şimdi tekrar düşünelim, İç yüzünü (hakikatini) bilmediğimiz bir şeye karşı nasıl sabırlı olabiliriz? Olamayız. Bu sebeple insan yaşamı boyunca hakikatin ne olduğunu bilmediği ölçüde o konuda sabırdan yoksun demektir.
Evliliğin hakikatini bilemezse evliliğe karşı sabırdan yoksun.. Anne babasına saygı ve hürmetin hakikatini bilemezse alttan almaya sabırdan yoksun.. Helal kazancın, helal harcamanın ve helal beslenmenin hakikatini bilemezse bunlara karşı sabırdan yoksun demektir.
Doğru sözlü olmanın hakikatini bilemezse doğruluğa karşı sabırdan yoksun.. İyiliğin hakikatini bilemezse iyi insan olmaya karşı sabırdan yoksun demektir.
Peki insan hakikati nasıl kavrar, nasıl öğrenir? ‘Ben biliyorum’ demeyerek. Yolculuk boyunca her döneminde ve her yaşında öğrenci olduğunu ve bilmediklerinin bildiklerinden hep daha fazla olduğunu kabul ederek. İnsan bilmediğini kabul ettikçe ve bir meraklı çocuk gibi olayların, gidişatını, iç yüzünü kavramaya niyet edip erken tepki vermedikçe hakikat (olayların iç yüzü) yavaş yavaş kendisini gün yüzüne çıkarmaya başlayacaktır.
O halde hayat yolculuğumuzda niyet edelim ki hakikati önce doğru anlayan sonra doğru yaşayan ve yaşatmaya vesile olanlardan olmaya..