Şu ömür güzergâhında, ömür takvimimize bakarken; çocukluktan gençliğe, gençlikten olgunluğa ve şimdiki yaşam vaktimize değin ne kadar da yıllar eskimiş. Çoğumuz, belki daha dün gibi, ilkokul sıralarında en sevdiği öğretmeninin ona söz verme hakkını gözlerinin içi parlayarak, ne kadar da heyecanla beklediğini hatırlıyordur.
Nasıl da çabuk tükeniyor ömür, ne de süratli yol alıyor saatin evlatları. Geçip giden yolculuğumuzda insan, hayvan, bitki; hatta ve hatta cansız varlıklarla bile bağ kurmuşluğumuz vardır. Küçük Prens kitabındaki “Ölene kadar sorumlusun, bağ kurduğun her şeyden.” cümlesi her şeyi özetliyor aslında… Gerçekten de sorumluyuz. Aslında buna sorumluluktan ziyade “vefa” desek tam yerinde olur.
İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve yaşamını idame etmek için bağ kurması gerekir. Bu bağlar vefayı beraberinde getirir. Çünkü vefa; sadakattir, aynı zamanda bağlılıktır, unutmamaktır, sevmektir, sevindirmektir. Kâinat içerisinde yaratılan her şeyi bir evlat şefkatiyle okşamaktır, sahip çıkmaktır. Minicik bir karıncayı ezmemek için ayaklarını usulca üzerinden atlamaktır. Hatır, kıymet bilmektir; incitmemektir; uzaktan bile varlığını hissettirmektir. Güleryüzlü olmaktır, saygı duymaktır ve daha nice anlamlar barındırır koca yüreğinde vefa.
En çok da emanete hıyanet etmemektir. Çünkü öyle bir âlemdeyiz ki; zerreden şemse kadar yaratılan her şey bir emanet mahiyetindedir. Ve bir gün bu emanetler, hakiki sahibine vefat yoluyla ulaşacaktır. Cenâb-ı Hak bizleri yaratırken, kâinatı da emrimize musahhar bir vaziyette yaratmış. Ve bize bahşettiği her bir organ, her bir duygu ceset hanemizi şenlendiriyor. Bizim onlara karşı da vefa vazifemiz var: Onları, bize lütfedenin yolunda kullanmak. Ancak o şekilde onlara karşı vefalı davranmış oluruz.
Öyle ki vefat gelip bizi davet ettiğinde de, yaratana karşı mahcubiyet hissetmeden, gönül rahatlığıyla ceset hanesindeki latif ve nurlu ruhu teslim edebilelim. İşte böylece Allah’a karşı vefamız, vefatımız ile vâsıl olacaktır. Ona vefalı olmak, hakiki kul olmaktan geçer ve vefa ile vefat arasındaki ince çizginin adı “vuslat” olur bu sayede: En sevgiliye vâsıl olma… Yerin göğün hâkimiyetini idaresinde tutana, en çok yakışır vefa göstermek. En çok ona…
O ki yoktan var etti, koruyup gözetti. Yüreğimizin en derin sızılarını giderdi. Hiç kimse yokken hep bizi dinledi. Asla yalnız bırakmadı. Bizi en çok seven ve sevdiren Zat, haliyle en çok vefayı hak edendir.