Ey Habibim! İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet ve onlar için mağfiret dile…”
(Al-i İmran Suresi, 159)
Alemlere rahmet olarak gönderilen ve kainatın yaratılma sebebi olan bir peygamberin ümmeti olmak baştan aşağıya şeref vesilesidir.
Öyle bir peygamber ki hayatının her safhasında bize rehber olmuştur. Onu tanımak ve anlamak ve onun yaşayışını hayatımıza tatbik etmek belki de içinde bulunduğumuz imtihan alemini daha iyi anlamamızı sağlamaya yardımcı olur. Çünkü onu bilmek Rabbini bilmektir. Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”(Al-i İmran:31) ayeti ile de sabittir. Allah’ı bilen ve tanıyan bütün dertlerden ve elemlerden kurtulur. Yüzünü karanlıkla, vahşetli gördüğü alemden aydınlık ve huzurlu bir aleme çevirir. Efendimiz’in (sav) her bir kelamı esasında bize bir yol gösterir. Ve bu yolda gidenler Allah’ın izniyle yolda da darda da kalmazlar. Gel gelelim bu yola insanları davet ederken sergilediğimiz performansımıza. Ve en önemlisi performans içerisinde kullandığımız üslubumuza. Karşımızdaki kim olursa olsun büyük, küçük fark etmez. Eğer onları İslamiyet yönünde uyarma veyahut İslamiyet’i anlatma vazifesini kendimizde sorumluluk biliyorsak ki tebliğ etmek herkese farzdır. O zaman konuşma esnasında kullanacağımız üslup da İslâmiyet’e layık bir dil olmalıdır. Aksi takdirde görev ya eksik kalır ya da tam tersine döner. İyileştirmeye çalışırken, karşımızdakini daha da yara bere içinde bırakırız. Bu yüzden üstadın da benimsemiş olduğu ve bizim de düstur olarak kabul etmemiz gereken Kavl-i Leyyin metodunu hayatımızın en mühim köşe taşı yapmalıyız. Ne demek Kavl-i Leyyin? Her hangi bir konu hakkında konuşurken kırıcı olmama, suçlamama, hakaret etmemek, bağırıp çağırmama, nazik ve kibar olma, gönül okşayıcı olma demektir. Belki de çoğumuz bu konuda eksik olduğumuz için sözlerimiz tesir edemiyor karşımızdakine. Bu metodu bize öğreten ve kalbimize ruhumuza nakşeden her yönüyle şüphesiz Risale-i Nur’dur. Tüm kitapların bir nevi özü niteliğinde olan Risale-i Nurlar hem kalbe hem akla hem de ruha hitap eder. Böylece davranışlarımızda büyük bir değişime yol açar ve nasıl davranmamız gerektiği konusunda bize çok önemli bilgiler sunar.
Kainat şehrinin arz mahallesinde meydana gelen ve gelmekte olan olaylara karşı nasıl nazar etmemiz gerektiğini bize en ince ayrıntısına kadar ifade eder ve ufkumuzu açar.
İslamiyet’e karşı uzak kalmanın en büyük kırılma noktalarından bir tanesi İslamiyet’i temsil ettiğini sanıp yanlış ve kaba bir üslupla insanları uyarmaya çalışıp yargılayanlardır. Ama unutmamamız gereken çok mühim bir mesele de İslamiyet’in kusursuz ve insanların kusurlu olduğudur. Bundan dolayı böyle insanlar yüzünden İslamiyet’ten uzaklaşmak yerine İslamiyet’e daha çok sarılıp onu daha iyi kavrayıp sahih kaynaklardan araştırıp hayatımıza uygulamamız gerektiğidir. Çünkü öyle bir hale gelmişiz ki yaşamadan yaşatma, anlamadan anlatma yoluna girmişiz. Bizim söylediklerimizi kabul etmeyenlere karşı sert bir dil kullanıp şevklerini kırıyor ve küçük düşürüyoruz. Hem bizden hem de hakikatlerden uzaklaşmasına sebebiyet veriyoruz. Tatlı dil, sakin olma, karşımızdakini anlama, empati kurma, tevazu, muhasebe etme gibi birçok özellik dini anlatmak açısından tercih edilmesi gereken iletişim seçenekleridir. Doğru aktarma biçimi insan üzerinde olumlu bir etki uyandırır. İnsan, gerek duygu durumunu gerek kendini kontrol etmede gerekse üslubunu kullanma şekline dikkat etmelidir. Böylece insanlara hakikatleri daha kolay bir şekilde anlatır. Tahrip kolaydır, tamir ise zor. İnsanoğlu da nazik, nazenin ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Demirden, çelikten yaratılmış değildir. Bir şeyleri anlatırken tabiri caizse dile bal sürülmelidir. Yargılamadan, kırmadan, alay etmeden, önyargılı olmadan... Hidayeti veren Allah’tır. Bizim vazifemiz ise öğrendiklerimizi uygun bir lisan ile karşı tarafa aktarmak.
Konuşmalarında sert, kaba ve küçük düşürücü ifadelerle muhatabını rencide edenler haklı davalarını anlatamadıkları gibi muhataplarının da nefretini kazanırlar. İnsanlar böyle bir kimseyi dinlemek istemezler veya onun arkadaşlığına tahammül edemezler. Vesselam...