Örselenmiş bir zamanın tenha sokaklarında çığlıklar atarak sesini duyurmaya çalışan yalnız bir çağın çocukları olmak da içerisinde bulunduğumuz imtihana dahil.
Kimimiz sessiz sedasız göç etmeye meyilli yüreğinin peşinde koşmakla meşgul,
Kimimiz kalan acının kırıntılarını toplamakla...
Zahirde kimsesiz ve çaresiz kalan benliğimizle başbaşayız.
Hakikatte aslında O’ndan başka kimsenin olmadığının gerçeği ile yüzyüzeyiz.
Bunu anlamak için mi diyoruz belki de çoğumuz?
Bundan mı mütevellid bu zuhur eden hadisatlar, bu yıkıcı ve kalp sarsıcı vakalar?
Oysa hiçbir şey göründüğü gibi olmadığının ve her yaşananın rahmet cihetinin daha ağır bastığını vicdanlı düşündüğümüz noktada anlamaya güç yetiririz.
Evet çok kayıp var manen, maddeten ...
Belki izahını bile yapamayacağımız çokça acı…
Ama hepimiz biliyoruz ki inananlar ve iman etmiş olanlar olarak;
Allah hiçbir zaman kulunu zayi etmez hele ki masum kullarını asla zayi etmez ve biliyoruz ki vefat edenlerin fani malları onlar için sadaka hükmüne geçti ve fani hayatları dâhi onlara baki bir ömrü kazandırıp bir nevi şehadet hükmüne geçti.
Ve en çok da unutmamamız gereken nokta da kulun şefkati asla ve kat’a Allah’ın şefkatini geçmediğidir.
Rabbimiz ülkemize ve milletimize zeval vermesin, bizi böylesi bir imtihana tabi tutmasın inşallah ve İslamiyet güneşinin parıltılarını kalplerimize derc etsin, vesselam...