İnsanoğlunun yaratılmasıyla birlikte imtihanı da onunla birlikte yaratıldı.
Ve her insan gücü nispetinde imtihana tabi tutuldu.
Kimi imtihan olarak bakmadı başına gelen musibetlere. İsyana düştü, şikayet etti, küfre girdi ve Allah muhafaza dinden çıktı.
Kimi Allah'a olan iman bağı sayesinde imtihanın farkına vardı sabretti, şükretti ve dua etti.
Evet bu dünya bir imtihan meydanıdır.
Bizim lezzet alıp keyif sürmemiz için değildir. Çünkü biz insan olarak yaratıldık, dağların ve taşların yüklenmekten çekindiği yükü omzumuza aldık.
Cenab-ı Hak, insanı öyle bir mahiyette yaratmıştır ki, yeryüzüne halife olma şerefine nail olmuştur. Fıtratına öyle kabiliyetler yerleştirmiştir ki adeta kainatta yaratılan her şeyin küçültülmüş bir örneği olmuştur. Ve var edilen her şeyi onun emrine musahhar etmiştir. Her şeyi onun yardımına koşturur ve ona hizmet ettirir.
Bir çekirdekten tut ağacına, yaprağına, dallarına, meyvesine, tadına, kadar.
Bir deveden tut keçisine, ineğine, öküzüne, bineğine kadar.
Bir çiçekten tut çeşitliliğine, rengine, kokusuna, güzelliğine kadar.
Bir sinekten tut arısına, karıncasına, piresine kadar.
Bir denizden tut balığına, ulaşımına, güzel manzarasına kadar.
Her şey ismiyle, cismiyle, resmiyle insanoğlunun hizmetine verilmiş ve ona itaat etmiştir.
İman gözlüğünü takana müjdeler olsun!
Ne mutlu o insana ki, yaratılan bütün bu varlıklardan, eşyalardan, nesnelerden, bitkilerden, hayvanlardan hissesini alır ve Rabbini tanır, bilir, görür ve O'na teşekkür eder, şükreder ve ibadet eder.
Ne mutlu o insana ki, her şeyde Rabbinin mührünü görür ve O'na sonsuz hamd ü senalar eder.
Ne yazık ki insanoğlu kalbine nur tohumu yerine gaflet ve sefahat tohumu ekiyor ve zakkum ağacı dallanıp budaklanıyor.
Yüzümüzü nereye dönsek insanlar şükürsüz, sabırsız, isyankar, şikayetçi ve daha nicesi... Anlaşılan insanoğlu gafletten yapılmış ve takınca sadece olumsuz ve negatif bir hale sokan inkâr ve isyan gözlüğünü takmaya pek meyilli.
Güneşin ısısıyla, enerjisiyle olgunlaşmış rengarenk ve her biri ayrı ayrı güzel tat veren yemişleri görmez güneşin hararetinden şikayet eder.
Üstadın deyimi ile Güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
Biz insanlar en ufak bir sıkıntı da dilimize yamaladığımız ah ofları hemen etrafımıza da bulaştırıyoruz salgın hastalık gibi.
İmtihan sırrının hikmetini anlamadan, araştırmadan, hakiki teslim olmadan hemen "NEDEN" sorusunu boynumuza takıp gerdanlık gibi ortalıkta dolanıyoruz.
Bu yüzden hep kolayına kaçmak için sorumluluktan yüz çevirdik.
Nefsimizin isteklerine kendimizce kılıf giydirip hayatımıza uyguladık.
En çok da hiçbir şey bilmiyorken en çok bilen olduk.
Herhangi bir fikrimiz yokken bir konu hakkında en çok fikir sahibi olduk.
Hakikatler güneş gibi ortadayken nefsimizin azgın heveslerine uyup gözlerimizi kapadık ve başımızı kuma gömdük. Oysa gözünü kapayan ancak kendine gece yapardı gündüzü.
Nefsimizle yüzleşmek ağır geldi, kabullenemedik.
Dünyanın cazibedar fitneleri daha hoş göründü gözümüze.
Sadece oyun ve aldatmacadan ibaret olan dünya bizi kara delik misali çekti içine ve gitgide dünyalık olmaya başladık.
En çok da yaratılış sebebimizi unuttuk.
Allah'a kul olma vazifemizi unuttuk.
Hatta en çok da Allah'ı unuttuk. Çünkü bizi gören, her daim duyan bir Zatın varlığı bizi rahatsız etmeye başladı. Çünkü gaflet yolunda ilerlerken birinin bizi bilmesi, görmesi zorumuza gitti. Allah'ı unutanlar gibi olmayın ki Allah da onlara kendi nefislerini unutturmuştur ayeti ile de sabittir ki Allah'a kul olma bilincini yitirdik. Ve böylece gerçek manada kendimize yabancılaşmaya ve dolayısıyla hayatımızı boşa geçirmekle meşgul olduk.
Tabii ki insan, ona verilmiş olan ömür nimetini boş yere sarf etmesi ve sadece istek ve heveslerine göre inşa etmesi neticesiz kalmayacaktır.
Yazıklar olsun o insana ki, ona verilmiş olan ömrü kendi malıymış gibi istediği yerde heba eder.
Yazıklar olsun o insana ki, ona verilmiş olan görme nimetini harama bakmakta sarf eder.
Yazıklar olsun o insana ki, ona verilmiş olan duyma nimetini Allah'ı hatırlatmayan sesler işitmekte sarf eder ve hakeza.
Bütün bunlar haricinde biz insanlığımızın gereği olan vicdanımızı da kaybettik.
Gözümüzün önünde bir vahşetin kucağına atılmış Filistin'deki kardeşlerimize sahip çıkamıyor ve onların sesi olmaktan uzak duruyoruz.
Yedi aydır yaşanan bu zulme sessiz kaldığımız yetmiyormuş gibi ses çıkaranlara da sesimiz çıkar oldu.
Yazıklar olsun bize ki, biz her şeyden öte insanlığımızı kaybettik.
Şunu da göz ardı etmeyelim ki, gerçekten Filistin davası uğruna canla başla çalışan, emek harcayan, ilk günden bu yana destek olan, onların sesi olan kardeşlerimizden de Rabbim razı olsun.
Rabbim, iman şuuruyla yaşayanlardan eylesin ve kalplerimizi iman nuruyla nurlandırsın.
“Rabbimiz! Bizi hidâyete erdirdikten sonra kalblerimizi (haktan) eğriltme! Ve bize, tarafından bir rahmet ihsân eyle! Şüphesiz ki Vehhâb (çok ihsân edici) olan, ancak sensin!”.
(Al-i İmran:8)
Gazze'deki bir avuç insanın haysiyetli duruşlarından bir duruş ve kale gibi sağlam imanları gibi bir iman bizlere de nasip et.
Bizi bu zulme ortak olanlardan eyleme. Âmin…