Fetulahçı Yapılanmanın Lideri Fetullah Gülen'in öldüğü üç gün önce yakın çevresi tarafından açıklandı. Bu ülkeye dış istihbarat örgütleri adına çok büyük zarar veren ve büyük ihanetlerde bulunan bu şahıs, ömrünün son yirmi beş yılını, hesaplarına çalıştığı bu istihbarat örgütlerinin himayesinde ve onların koruması altında geçirdi.
Ülkemizin son elli altmış yıllık geçmişinde Fetullah Gülen, kamuoyunda önemli bir gündem maddesi olmuş ve bir şekilde kendisinden yoğun bir şekilde bahsettirmiştir. Gündemi yoğun bir şekilde işgal etmesinde, elbette iç ve dış bazı güçlerin destek ve niyetlerinin olduğunu öncelikle ifade etmemiz gerekir.
Bu arada Fetullah Gülen’in piyasaya çıkmasında ve önemli bir figür olarak kendisinden bahsettirmesinde CHP Eski Genel Sekreteri Kasım Gülek’in önemli destek ve yönlendirmeleri olduğu birçok çevre tarafından çok kez ifade edildi. Aslında bu konunun yeterli açıklığı ile ortaya çıkmadığı düşüncesindeyiz.
Daha sonraki yıllarda adli makamlar tarafından FETÖ olarak adlandırılacak olan bu yapılanmanın 28 Şubat’taki tavrı ve stratejisi üzerinde özellikle durmak gerekir. 28 Şubat bildirisinin yayınlandığı, milletin seçtiği meşru ve demokratik hükümetin muhtıra ile çalışmaz hale getirildiği, istifaya mecbur bırakıldığı ve muhtıra paralelinde yeni hükümetlerin kurulduğu günlerde, dindar talebe ve memurlara kan kusturulmuş, binlerce talebenin okulları ile ilişikleri kesilmiş ve binlerce bayan memurun işlerine, başörtülü oldukları gerekçesiyle son verilmişti.
İşte Üniversitelerde başörtülü kızların direndiği ve haklarını aradığı günlerde, Fetullah Gülen’in talimatı ile yapılarına mensup başörtülü öğrenciler başlarını açarak derslere girmeye başlamışlar ve böylece bu eylemler büyük oranda zayıflayarak etkisiz hale gelmiştir. Aynı şekilde bu örgüte mensup başörtülü çalışanlar da başlarını açarak işlerine gitmeye devam etmişler, böylece bu başörtüsü düşmanlarının işleri büyük ölçüde kolaylaşmış ve yasaklar daha da şiddetlendirilerek devam ettirilmiştir.
Bülent Ecevit’in 2006 yılında ölümünden sonra Fetullah Gülen “eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkânı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım” ifadelerini kullanmış, bu sözler o dönemlerde muhafazakâr ve dindar çevrelerde hayretle karşılanmıştı. Yine İsrail’in eski Başbakanlarından Şimon Peres’in 28 Eylül 2016 tarihinde ölmesinden sonra Zaman Gazetesinin Almanya baskısı “Şimon Peres Hakka Yürüdü” manşeti ile çıkmış, binlerce masum ve mazlum Filistinli Müslümanın katili olan bir cani hakkında atılan bu manşet çok büyük bir şaşkınlık ve soru işaretlerine yol açmıştı. Buna benzer çok sayıda örnek vermek mümkündür.
Fetullah Gülen’in, Risale-i Nurları sadeleştirme adı altında tahrif niyeti ve gayretleri çok eskilere kadar dayanır. 22 Ocak 1990 tarihli Zaman Gazetesinde, Şemseddin Nuri ismi ile Risale-i Nur’dan bazı bölümlerin tahrif edilmiş hali yayınlanmış ve bu yolun önü açılmaya çalışılmıştır. Ancak bugünlerde varis ağabeylerin yayınladığı lahika mektubu ve Hekimoğlu İsmail’in bazı gayretleri sonucu bu çalışmalara ara verilmiştir.
Fetullah Gülen, 2004 yılında Nuriye Akman’a verdiği röportajda bu niyetini ve gayesini çok daha açık bir şekilde ifade etmiş, Necip Fazıl’ın sadeleştirme konusundaki bir görüşü üzerine şu ifadeleri kullanmıştır: “Ben böyle bir şey yapmaya cesaret edemem. Dili çok iyi kullanan engin birisinin biriyle müşterek bu işi yapmasında hiçbir mahzur yok. Keşke cesur birisi çıksa, hiç kimsenin gönlünü kırmadan herkesin anlayacağı bir dilde sadeleştirse.’’
2004 yılında bu ifadeleri kullanan ve niyetini biraz daha açık ifadelerle ortaya koyan Fetullah Gülen, zamanının geldiğini ve şartların oluştuğunu düşünerek 2012 yılında Lem’alar’dan başlayarak Risale-i Nur’ları sadeleştirme adı altında tahrif etmeye başlamış ve böylece Bediüzzaman Hazretleri ve bütün Nur Talebelerinin ahını ve bedduasını üzerine çekmeye başlamıştır.
Fetullah Gülen bütün bunları yaparken, Nur Talebelerinin hiçbir talep ve ikazını dinlememiş, Üstad’ın varis talebelerinin yapmış olduğu görüşme taleplerine cevap vermediği gibi, tahrifatın sona erdirilmesine ilişkin taleplerini içeren mektuplarına cevap dahi vermemiştir.
Üstad’ın varis talebeleri bu gelişmeler üzerine, tahrifat ve sahteleştirmenin önüne geçmek için o dönemlerde Başbakanlık koltuğuna oturan Recep Tayyip Erdoğan’a müracaat etmişlerdir. Yapılan görüşmelerden sonra, verilen talimat üzere bazı düzenlemeler yapılmış ve bu tahrifatın önüne geçilmiştir.
Yine bu gelişmelerle birlikte Üstad’ın varis talebeleri, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin üç önemli vasiyetinden birisi olan Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanması talebini de Başbakan Erdoğan’a iletmişlerdir. Bu talep Başbakan tarafından uygun görülerek Diyanet İşleri Başkanlığına talimat verilmiş, o dönemlerde Diyanet İşleri Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de büyük gayretleri ve samimi çalışmaları sonucu büyük ve küçük birçok eser, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı tarafından yayınlanmıştır. Bu çerçeveden olmak üzere kısa bir süre önce de Asa-yı Musa eserinin yayını gerçekleştirilmiştir.
Fetullah Gülen, çalışmaya başladığı ilk yıllardan itibaren, özellikle emniyet, adalet, askeriye ve mülkiye gibi bazı devlet kurumlarına yakın elemanlarını ve sempatizanlarını yerleştirmeye çalışmış, bu faaliyetler de hep büyük bir gizlilik ve kamuflaj ile gerçekleştirilmiştir. Sonraki yıllarda ortaya çıkan bu faaliyetlerde hep şifreli mesajlar kullanılmış ve özellikle üst düzey mensuplarına kod isimler verilerek bu çalışmalar hep mahrem bir çerçeve içinde gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmalarda örgüt içinde farklı bazı yapılanmalar oluşmuştur. “Diyanet, ticaret ve ihanet” olarak ifade edilen bu üç kademeli örgüt yapılanması ustaca oluşturulmuş, dini faaliyetler, bazı yayınlar, Türkçe olimpiyatları ve yurtdışı faaliyetler ile özellikle halk tabakasının ve vatandaşlarımızın kendilerine bağlılığı pekiştirilmeye çalışılmıştır. Hatta “himmet” adı altında yapılan çalışmalar neticesinde; istismar, yalan ve kendilerine mensup bazı görevliler de alet edilerek çok büyük bir servet toplanmış ve böylece dünyanın en zengin örgütlerinden birisi olmuşlardır.
Yurt dışı faaliyetler ve birçok ülkelerde açılan okullarda, bize dost gibi görünen bazı ülkelerin istihbarat örgütlerinin açık destek ve faaliyetleri, bu okullarda çalışan birçok kişi tarafından ifade edilmiş, hatta bazı ülkelerdeki okullar, bu istihbarat örgütlerinin tespit edilmesi üzerine, söz konusu ülkelerin hükümetleri tarafından kapatılmıştır.
Gizlilik ile yürütülen bu çalışmalar ile birlikte yönetim kadroları ve önemli devlet kurumları ele geçirilmeye çalışılmış, bu kırk yıllık çok gizli ve mahrem çalışmalar neticesinde büyük mesafeler alınmıştır.
Bu gizli çalışma ve gayretlerin neticesinde, bu örgüte mensup ve onların emrinde olan bazı yargı mensuplarının öncülüğünde 17-25 Aralık yargı darbesine teşebbüs edilmiş ve bu şekilde, milletin seçtiği meşru hükümet görevden uzaklaştırılmaya ve mensupları da tutuklanmaya çalışılmıştır. Ancak bu yargı darbe teşebbüsünün başarısız olması üzerine, yeni hazırlıklara girişilmiştir. Bu kapsamda askeriyede ve emniyette kümelenen bu örgüt mensupları, dış güçlerin ve istihbarat örgütlerinin de desteğiyle 15 Temmuz 2016 tarihinde alçak ve hain bir darbe teşebbüsünde bulunmuşlardır.
Bu darbe girişimine karşı, hükümetin direnmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı meydanlara çağırması, bu yapıya mensup olmayan ordu ve emniyet mensupları ile birlikle aziz milletimizin büyük bir cesaret ve imanla karşı çıkması ve darbecilere karşı direnmesi sonucu bu teşebbüs akim kalmış ve güneş sabahleyin milletin büyük zaferinin müjdecisi olarak doğmuştur. Bu alçak ve hain darbe teşebbüsü sırasında 253 vatan evladı şehid olmuş, binin üzerinde vatandaşımız da yaralanmıştır.
Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur Talebeleri, bütün hayatları boyunca menfi ve olumsuz teşebbüslerden hep uzak durmuş, müsbet hareketi esas alarak bu vatanın ve bu milletin imanına ve saadetine hizmet etmiştir. Bütün tarih boyunca, bunun aksini gösteren herhangi bir olay veya teşebbüs mevcut değildir ve hiç kimse gösteremez.
Bütün bu tespitlerden sonra rahatlıkla söyleyebiliriz k; bu Fetulahçı yapılanmanın, Risale-i Nur, Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri ile uzaktan ve yakından bir alaka ve bağlantısının olmadığı gün gibi ortadadır. Olsa olsa böyle görünerek, sadece ve sadece iman ve Kur’an hizmetini esas maksat yapan, bu ilkenin huzuruna, asayişine, birliğine, beraberliğine ve dirliğine hizmet eden Risale-i Nur’a ve Talebelerine zarar vermek, bu ülkedeki önemli hizmetlerinin önüne geçerek bunları engellemek ve bu şekilde merkezi yurt dışında bulunan bazı şer ve tahrip örgütlerinin amaçlarına hizmet etmekten bahsedilebilir. Bu ülkeyi seven herkesin bu konuda dikkatli olması ve bu alçak emellere alet olmaması gerekir.
Fetullah Gülen şimdi artık öldü ve mahkeme-yi kübraya gidiyor. Rabbimizin mutlak adalet terazisinde, herkes gibi o da yaptıklarının hesabını verecek. Onu bu dünyada koruma altına alan hamilerinin sözü ve kuvveti çok şükür ahirette asla geçerli olmadan mutlak adalet tecelli edecektir.
Rabbimiz ülkemizi, milletimizi ve bütün İslam âlemini her türlü fitne, fesat, ihanet ve nifak hareketlerinden muhafaza buyursun.