Yaşama sanatı mı demişler?

Dursun Sivri

Yaşamayı bilmek; hayatta kalmak, hayatı devam ettirmekten çok daha fazlasıdır.

Canlılar üç gruba ayrılıyor. Nebatat, hayvanat ve insanlar….

Hayatın en alt kademesi (derecesi) nebat (bitki) hayatı, ikincisi hayvanat. Nihai, zirve noktası insan.

Eşref-i mahlûkat oluşu da meselenin derecesini ifade etmeye yeter artar bile.

“Yapan bilir, bilen konuşur” esasına göre bu kâinatı ve mahlûkatı yapan ve yaratan eserlerini tarif eden rehber ve kılavuzlar da göndermiş. Ders kitabı ve muallimler de görevlendirmiş.

Hayatın nasıl yaşanacağına dair en ince teferruatlar rol model rehber Peygamberimiz (a.s.m) ile şeklini izah etmiş/ettirmiş. Uygulamalı olarak öğretmiş.

Bu vesile ile mesleki imtiyazımıza pay çıkarayım.

Peygamberimiz (a.s.m) aslında bizim meslekten uygulamalı eğitimci yani teknik öğretmendir. Bunu bir not düşelim.

Bu girişten sonra yazımızın konu başlığı ile maksadımızı ifade etmeye çalışalım.

Malum olduğu üzere iletişim teknolojileri ve haberleşme vasıtalarının gelişmesiyle denilebilir ki, herkes her şeyden haberdar olabiliyor.

İstemediğimiz hadise ve haberler bile adeta dayatılırcasına dinletiliyor ve duyuruluyor.

Bilgi kirliliği mi dersiniz, malûmat mezarlığımı dersiniz, her ne derseniz deyin lazım olandan ziyade lazım olmayanlardan haberimiz oluyor maalesef.

Buradan teknolojiye muhalefet ediyorum anlamı çıkmasın.

Zira elektrik-elektronik üzerine tahsil yapmış biri olarak teknoloji, medeniyet harikaları çok büyük nimetlerdir. Kadrini kıymetini bilene, şükredebilene…..

Efendim siz de duymuşsunuzdur. “Yaşam Koçluğu” diye bir meslek varmış.

Yaşam Koçları” varmış.

Ne yaparmış? İnsanlara yaşamayı öğretiyormuş. Bu mesleği icra edenlerle hiç karşılaşmadım ama kulaktan duyma veya çeşitli vesilelerle öğrendik.

Kişisel gelişimi biliyorduk da; “Yaşam Koçu”nu da sonradan duyduk.

“Kişisel gelişim” mevzuunda epey ilgilendim, araştırdım. Bazı konularda seminer sunumlarımız da oldu. Bir kısım çevre ve yakın sayılabilecek arkadaşların tepkilerine maruz kalmışsak da…. Hayırlısı. Genellemeci toptan tepkiyi de, tahkiksiz kabulü de doğru bulmuyorum.

Bazı insanlar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyor ve ahkâm kesiyorlar ya!….

Kişisel gelişim konusuna toptan tepki verenler de öyle profiller…

“Yaşam Koçluğu” psikolojik rehberlik gibi bir şey olsa gerek.

İngilizce “coach”(koç okunur) kelimesinden uyarlanmış.

Genellikle sporda bir çeşit antrenörlük gibi biliniyor.

Her ne olursa olsun insanların hayatına fayda sağlıyorsa niye karşı çıkalım ki?

Yaşama sanatı olarak aynı maksada matuf düşüncelerimizi paylaşmak istedik.

Akademik dünyanın, psikoloji bilimi ve disiplininin esası Psikoloji eşittir Ruh Bilimi demektir.

Ne var ki, seküler (bilimsel) yaklaşımda metafizik bir kavram olan ruhun varlığını kabul etmiyorlar ki…. Davranışların nedenlerinden çıkarımda bulunuyorlar.

Sonra o çıkarımların genelinden kurallar, hükümler ortaya koymak vs.

Elbette her disiplinin arka planında yoğun emekler var.

Hafife almak değil maksadımız. Ancak ruh hakikati ve mahiyetini kabul etmeyen bilimsel disiplin tartışmaya açıktır. Modernitenin açmazı, tezat durumu.

Bilimsel referans aldıkları, Evrimciler, Darwinciler, Freudçuların alayı materyalist ateist.

Allah’ı kabul etmeyen (haşa) ruhun varlığını kabul eder mi?

Asıl bunların alayı zaten ruh hastası. İnançlı olanlar müstesna…

En büyük ruh hastalığı imansızlıktır.

Kendisi himmete muhtaç dede, kime himmet ede?”

Yaşama sanatının temeli tevhid inancıyla başlar.

Yaşamanın referansları “Kitap, Sünnet, İcma-ı Ümmet, Kıyas-ı Fukaha”dır

  • Kitap : Kur’an-ı Kerim
  • Sünnet : Hz. Peygamber’in (a.s.m) yaşama biçimidir gerçek yaşama sanatı. Nokta.
  • İcma-ı ümmet : Müslümanların hayat tecrübelerinden kazanımlarından ortak aklın ürünü prensipler
  • Kıyas-ı fukaha : Evvelden yaşanmamış fakat yakın benzer konularda fakihlerin içtihatlarını dikkate almak

Bediüzzaman Said Nursi İşaratü’l İ’caz eserinin Nübüvvet bahsinde Bakara suresinin 23. ve 24. ayetlerini şöyle tefsir ediyor:

“Şeriat-ı İslâmiye, aklî bürhanlar üzerine müessestir.

Bu şeriat, ulûm-u esasiyenin hayatî noktalarını tamamıyla tazammun etmiş olan ulûm ve fünundan mülahhastır.

Evet;

  1. Tehzibü'r-ruh,
  2. Riyazetü'l-kalb,
  3. Terbiyetü'l-vicdan,
  4. Tedbirü'l-cesed,
  5. Tedvirü'l-menzil,
  6. Siyasetü'l-medeniye,
  7. Nizamatü'l-âlem,
  8. Hukuk,
  9. Muamelât,
  10. Âdâb-ı içtimaiye vesaire vesaire gibi

ulûm ve fünunun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, şeriat-ı İslâmiyedir.”

(İşarat-ül İ'caz – 112)

Şimdi bunlar şeriat-ı islâmiyenin bireysel ve sosyal hayatın düzeni için gerekli şartların konu başlıkları. Her bir başlık için binler cild kitaplar yazılmış. Halen yazılmaktadır.

Kelime ve kavramın karşılıklarına bakalım;

  1. Tehzibü'r-ruh : Ruhu yükseltmek için gayret
  2. Riyazetü'l-kalb : Kalbi temizlemek. Kalbi menfi arzu isteklerden arındırmak
  3. Terbiyetü'l-vicdan :Vicdanın hak ve hakkaniyete göre yapılandırmak
  4. Tedbirü'l-cesed :Beden eğitimi ve biyolojik makinenin bakımı. Sağlık
  5. Tedvirü'l-menzil :Ortamın çevrenin yönetimi. Evin idaresi
  6. Siyasetü'l-medeniye :Memleket Devlet idaresi
  7. Nizamatü'l-âlem :Dünyanın yaşamaya elverişli olmasını temin
  8. Hukuk :Hakkın ifasi. Beşeri münsabetlerin tanzimi
  9. Muamelât :İş ve işlemler. Uygulamalar, pratikler, günlük işler
  10. Adâb-ı içtimaiye :Âhlakın sosyal hayata yansıtılması. vesaire vesaire gibi

Yaşam koçluğu dedikleri mesele sadece 4. maddedeki “Tedbirül cesed” maddesi.

İnsanın biyolojik sağlığı ile sınırlı.

“Ne yemeli? Ne içmeli? Hangi egzersizleri nasıl yapmalı?”

Kişinin şahsi dünyası ve sadece bedeni ile ilgili teknikler. Elbette diyet hareket hayat için önemli. Ancak insan hayatı bundan ibaret değil. Sadece biyolojik hayat mı mesele?

Yaşama sanatı” denilince hayat sadece yemeden içmeden, biyolojik anatomiden ibaret değil şüphesiz. İnsanın hem nebatî, hem hayvanî özellikle ayrıca insanî hayatı var. Biyolojik hayat nebati ve hayvani hayat yönü. Mesele orada bitmiyor başlıyor.

Eşref-i mahlûkat olarak insanın hayatına tesir eden o kadar çok faktör, unsur, şartlar var ki saymakla bitmez.

Bir şeyin sanat niteliğine sahip olabilmesi mümeyyiz, bir çok farklı üstünlükleri, icapları olmalı ki sanat olsun.

Sıradan değil sıra dışı farklılıklar olması gerekir. Öyledir de zaten.

“Yaşam sanatı”nı icra edebilen insanın öncelikle güzel âhlak ile başlayan güzel sanatlar gibi daha birçok unsurla birlikte mülahaza edilmeli

Medeniyet kavramı üzerinde çok konuşulur, yazılır çizilir.

Medeniyeti denilince sadece büyük mimari eserler akla gelmez.

Medeniyetin kodları ve şifreleri öncelikle insanın inşasıdır.

İnsanı inşası güzel âhlakın hayata yansımasıdır.

Yaşama biçimi haline gelmesi yaşama sanatının tezahürü demektir.

Hülasa yaşama sanatını bilmenin kriterleri nelerdir diye sorulacak olursa…

İlk akla gelenler başarı ve mutluluk diye kestirme cevap veriliyor.

Başarıya yüklenen anlamı doğru tanımlamak lazım.

Her faaliyet başarı sayılmaz. Her elde edilen şey de öyle…

Halbuki mutlu olmaya niyet aksi neticeye götürür.

Zaten mutluluğa niyet eden genellikle mutlu olamazlar.

“Rahmet zahmettedir.” Sırrını bilecek.

Zorluğa meşakkate talip olmayan rahata kavuşmaz.

Başarı da öyle. Başarı için maharet, marifet, kabiliyet gibi bir takım donanımlar lazımdır.

Marifet demek; önce kendini bilmek sonra yaratanı tanımak.

Nefsini bilen rabbini bilir”

Şevk ve heyecan enerjisi ile şarjlı olacak. Sürekli öğrenme iştiyakı taşımak.

Büyük düşünmek ama büyüklük derdi olmamak.

En büyük deyince ne akla gelmeli?

Sualler aynı zamanda cevaplardır.

Elhasıl yaşama sanatı hakiki sanatı ve sanatkârı bilmekten tanımaktan yani marifetten geçer.

Belki klişe bir ifade gibi (haşa) Yaratanın marziyatını (razı olduklarını) ve iki cihan saadetinin sırlarını fiili ispatı olan sünnet-i seniyyedir.

Hayat pratiği veya yaşama sanatının formüllerinin başında gelen;

Hayatta önem ve öncelikleri doğru sıraya koymak

Eskiler buna “ehem-mühim” demişler.

Şematik izahı da Meyvenin Dördüncü Meselesidir.

“Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur.

Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın

  1. Kalb ve mide dairesinden ve
  2. Cesed ve hane dairesinden,
  3. Mahalle ve şehir dairesinden ve
  4. Vatan ve memleket dairesinden ve
  5. Küre-i arz ve nev'-i beşer dairesinden tut..
  6. Tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.

Her bir dairede her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat, ara sıra vazife bulunabilir. Bu kıyas ile -küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasib (ters orantılı) vazifeler bulunabilir.

Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür.

(Said Nursi, Meyve Risalesi Dördüncü Mes'eleden)

Her dairedeki vazife sorumluluk derecesini ifade ediyor. Birinci dairedeki vazifeleri yerine getirmemiş bir insanın çevre sorunlarıyla ilgili ne söylese hiç bir anlamı yoktur. Kendini taşıyamayanın dünyayı omuzlaması ne kadar trajikomik bir durumdur.

Pratik hayatta bu tür anormallikleri çok görüyoruz.

Yaşama sanatı önem ve öncelikleri doğru sıralamak ve gereğini yerine getirmektir

Stresle baş edebilmenin esas bir yolu da kadere iman etmektir.

“Kadere iman eden kederden emin olur” Keder stres demektir.

Şimdilik bu kadar yeter. Zaten yazı biraz uzun oldu.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.