Düşünmenin usulü, yolu yordamı tekniği mühimdir.
Düşünür gibi görünmek düşünmek sayılmaz.
Düşünmek davranış değil bir hâl ve durumdur.
Dışarıdan bakınca sükunet ve sekinet hali gibi görünür ama her görünüş düşünüş değildir.
Durgun duran birisi düşünüyor gibi görünürken hareket halinde olan, yürüyüş esnasında olan birisi pek âlâ tam düşünür haldedir dışarıdan bakışta anlaşılmaz.
Televizyonda bir röportajda duymuştum: “Düşünmek önemli bir iştir” demişti birisi…
Sıradan insanlar düşünmek gibi özel gayret gerektiren düşünmeye niyet etmezler. Kafa yormazlar. Yorulmak var, zahmet çekmek var. Şimdi oldu mu yani? Herkes öyle zora zahmete katlanmaz. “Kimseye zararım dokunmasın, kimse de benim keyfimi bozmasın” istiyor olabilirler.
Düşünme özne işidir, nesne işi değildir.
Düşünen insan öznedir. Yani fail.
İlim irade kudret tecellisi ve tezahürü olmalı düşünce.
Dini ıstılahta “Tefekkür” olarak ifade ediliyor.
Her düşünme işi tefekkür sayılmaz. Ancak her tefekkür düşünme fiilini de kapsar.
Biraz daha tafsilata inersek; zihni meşgul eden her şey de düşünme sınıfında değildir.
Hafızanın hatırladıkları, beş duyu ile algılananların tetiklediği her zihni iştigal de düşünme sınıfına dahil sayılmaz.
Zira düşünmede; kasıt, niyet, gaye, hedef tayin edilmiş olması iktiza eder.
Bunun için şu suallerin sorulması ve cevabının bulunması lazım:
- Neyi düşünmeliyim?
- Niçin düşünmeliyim?
- Nasıl düşünmeliyim?
- Nereye erişmeliyim?
vb…..
Nereye gideceği belli olmayan yelkenli için rüzgârın nereden estiğinin ehemmiyeti yoktur.
Hedef ve gaye belirlemek için insan evvelâ her daim kendini sorgulamalı.
Şu malum üç müşkül sual zihinde hep canlı kalmalı:
- Neciyim?
- Nereden geliyorum?
- Nereye gidiyorum?
Esasında insaniyetin yaratılış gayesinin ne olduğunun şifreleri var burada…
Yani düşünmek sıradan yaşayışın bir üst kademesine terfi etmektir.
Tefekkür ise düşünmenin bir üst kademesine terfi etmektir.
Çünkü düşünmede mevzu ve alan sınırlaması yoktur.
Tefekkürde üç müşkül sualin çerçevesinde kalmak gerekir.
Daha ulvi ve kutsi mânâ ifade eder.
İnsan kendini tanır sonra Rabbini tanıma yoluna girer.
İlim, irade, kudret tecellisinin yüklediği rolün icabı tefekkür yolunda marifette mertebe kat eder. İnsan-ı kamil sırrına erebilir.
Asıl gaye bu değil mi?
Düşüncenin boyutları 3D Düşünme tekniği
Üç boyutlu (3D) yazıcılar çıktı malumunuz.
Bilindiği gibi resimler iki boyutlu. Eni ve boyu ile görünüyor.
3D derinliği de kapsıyor. Yazıcı aslında bir nesnenin imalatını çıkarıyor.
Buradan çağrışımla hayatımızın akışında genel olarak bizler de iki boyutlu düşünüyoruz. Bilgisayarlar da öyle.
Evet-Hayır, İyi- Kötü, Güzel-Çirkin, Müspet-Menfi vs…
Bir hadiseye bu iki boyut ile değer biçiyor ve hüküm veriyoruz.
Halbuki insan beyni, ilim dünyasının keşfiyle 11 (on bir) boyutta çalışıyor, değerlendiriyormuş. (Meşhur Beyin hekimi Prof. Dr. Gazi Yaşargil)
Halbuki insanda insanda beş duyu yanında “Letaif-i Aşere” denilen on latife var. Her bir lâtife bir algı, değerlendirme, anlama, anlamlandırma vb gibi fonksiyonları var.
Düşünme ve tefekkür denilince bütün duyu, duygu ve latifelerinin işletilmesi ve devreye sokulması gerekir.
Düşünmeyi yönetebilmek
En fazla muzdarip olduğumuz bir husus da düşünmeyi istediğimiz istikamete yönlendiremeyişimizdir.
Hayal istemsiz bir şekilde bizi daldan dala uçurur. Başladığımız yere dönemeyiz. Bu da zaten düşünme zemininden kopuş demektir.
O halde ne yapmalı?
Okumak. Okumada seçicilik
Düşüncelerimizin istikametini, zapturapt altına almasını ancak okumakla temin edebiliriz veya hayırlı meşguliyetlerle, hayırlı işlerle iştigal ederek...
Hayırlı işler, hayırlı düşünmeler efendim.