Mukayyet (sınırlı) bir dünya hayatının mukabilinde nasıl ebedi bir mükâfat (Cennet) kazanılır veya ebedi bir mücâzata (Cehennem) çarptırılabilir insan? Nedir bu hayatın cilvesi ki; ahiretin sınırsızlığına vasat bir ömr-ü insani (60 yıl) ile ulaşılır?
İşte tam burada, Asrın Dertlisi’nin sözlerini hatırlayalım ve yazımıza revan olalım:
“Niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mâyedir. Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur. Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun, ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâs iledir.”
Mesnevî-i Nuriye, s. 113.
Bu kıymetli sözlerden hareketle niyetin bir kalp ameli olduğunu, toprak gibi münbit bir zemin olabileceğinin yanı sıra ekinleri söndürecek bir zehir olabileceğini çıkarmak mümkün. Aynı zamanda amellerin mayası olduğunu idrak etmek de mümkün. Ruhsuz insanın yaşaması düşünülemediği gibi, niyetsiz amelin olması da muhaldir (imkânsız). Her amel bir kasta tabidir. Ve bu kasıt görünenin dışında olarak bir de ahirete bakan ebedi sonuçlar doğurur. Örneklendirelim:
Yolun üzerinde bir taş var; bir adam geliyor taşı kenara atıyor, bir adam geliyor kenardaki taşı yolun ortasına koyuyor. Şimdi hangisi iyi bir iş yaptı? Genel itibariyle görünene göre hükmedenler birinci adamdan yana kanaat bildirir. Fakat işin bir de, kalbini yarıp bakma yanı vardır. Hadi niyet okuyalım:
Birinci adam, düşündü ki; taşı kenara koyayım, kimse takılıp düşmesin. Amelin neticesi, hayır.
İkinci adam, düşündü ki; bineği olanlar bineğinin ipini kıstıracak bir taş ararlar, kenarda olan taşı göremeyebilirler, yolun ortasına koyayım ki herkes görebilsin. Amelin neticesi, hayır.
Örnekten de anlaşıldığı üzere nasıl sütün üzerinde süt, yoğurdun üzerinde yoğurt kaymağı oluyorsa niyetin doğrultusunda amel mayalanır ve kaymak tutar. Alem yanlış anlasa da sorun değil, Allah kulunu hep doğru anlar.
Gelelim niyet nasıl sınırsız bir hayatta iki yönlü ebedi bir karşılık buluyor konusuna.
Bir insan hayatı boyunca sırat-ı müstakim üzere bir yol tutmuş ise umulur ki, Allah (cc) onu ne kadar yaşatırsa yaşatsın, doğru yol üzere devam etmek niyetindedir. Bu durumun zıttında, küfür üzere ömür sermayesini harcayan bir kişi de, Allah (cc) onu ne kadar yaşatırsa yaşatsın küfrüne devam etme niyetindedir. İşte bu niyetler hasebiyle iki yönlü ahiret kapıları açılır, Cennet ve Cehennem Dünyadan yolcusunu alır gider.
Bazen de niyet bir iksir olarak insana amudi bir yükseliş ya da Allah’ın razı olduğu yola doğru keskin bir viraj lütfeder.
Kişi kendini bataklığın içine gömülmekten niyetiyle çekip çıkarır bir nevi. Bişr-i Hafi Hazretleri buna en güzel örneklerdendir.
Diğer bir durum da niyet, insanı Cennet gibi yaşadığı iman dairesinin dışına atabilir (hafizanallah). Bela’um Baura da buna misâldir.
Tüm bunların ışığında duamız odur ki, Rabbim gönlümüze razı olduğu niyetler koysun, bizi Kendisini memnun edecek amellerin sevgisine ulaştırırken niyetlerimizi bire bin, bire sonsuz veren başaklar gibi hayırlı ve güzel eylesin. Amin
Amele öz mü ararsın
Dön kalbindeki çiçeğe bak!
Cennet’e yol mu ararsın
Dön kalbindeki meyle bak!
Cehennem’e har mı ararsın
Dön kalbindeki çıraya bak!
Rızaya yelken mi ararsın
Dön kalbindeki rüzgâra bak!
O zaman biz de kalbimize bir niyet biçelim, aminlerinizi alalım, Niyetimiz hayırda yarışmak, Rabbi memnun etmektir, ilmin deryasına dalıp necat bulmaktır, Asrın Suffa’sı olarak Peygamberimiz’in (sav) şefaatine nail olmaktır. Rabbim niyetimizi kabul etsin (Amin).
Rabbimin selameti yazana da okuyanlara da yar olsun, selametle...