Kerim’den (cc) sineme bir kerem
İkrama nasıl ederim sitem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Kalbimin kuytusunda gizlenen zerrem
Saklı şehrimde çağıldayan zemzem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Elif’i sırrı işleyen bir kalem
Lam’ı ferahlık, mim’i muhkem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Dilde hafif, adı bir çiğnem
Rengini kıskanır her çiğdem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Fer verir irademe tökezlesem
Elimden tutar ne zaman düşsem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Üstüne başka bir güle el değmem
Sevinçlerime kardeş, gizli neşem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Mevsim sormayan karmaşık bir eylem
Batınıma düşen dördüncü cemrem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Efkârla girer kolkola ne zaman görsem
Hislendirir gönlümü, yaş döker didem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Susturması dilimi, zahirime matem
Söyletmesi ise en samimi lehçem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Sırrını anlamaya yetmez vadem
Ölene kadar benim gizli gölgem
Bir lezzet-i haldir şu elem
Acılar, dertler, kederler, kısacası kalbimizi sızlatan her ne varsa; eleme dair. Bazen insanı sıtma yemişe çevirirler. Bazen lal ederler. Bazen ak tavanını elinden alır, kara bulutları kondururlar. Yani insanı halden hale çevirirler.
Hazreti Ali'ye sorarlar: “Başımıza gelen musîbet imtihan mıdır, yoksa ceza mı?” Hazreti Ali, şöyle cevap verir:
“Eğer başımıza gelen musîbetler bizi Allah'a yaklaştırıyorsa birer imtihandır. Eğer O'ndan uzaklaştırıyorsa, birer cezadır.”
Dileğimiz odur ki: İmtihanların aşındırdığı gönüllerimizdeki elemler, bizi Allah’a uçursun.
Öte yandan bilmek gerek ki, elemler fanilik ağacının gölgesinde otururlar. Hiçbiri baki olamaz. Allah (cc), gün gelir hepsine üfler, dağıtır. Gidince de arkalarında eşsiz lezzetler bırakırlar. Yani illa ki, elemler gider, lezzetleri kalır.
Asrın Bediisi der ki:
"Ey insan! Nimetin zevâlinden elem çekme. Çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düşünüp o elemden feryad etme. Çünkü o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin semeresidir..."
(20. Mektub)
İnsanı eleme boğan giden nimetlere bir daha ulaşılamayacağı kaygısıdır. Halbuki, nimeti veren tekrar verir, misliyle verebilir. Nihayeti olmayan bir hazinenin sahibi olan Allah (cc), bütün nimetlerin ucunun ulaştığı ipi tutar. Daima ümitvar olmak gerek.
O’nun (cc) tasarrufunda olan hangi gece var ki aydınlanmadı?
O’nun tasarrufunda olan hangi olmaz var ki olmadı?
Necip Fazıl'a,
"Allah, deveyi iğnenin deliğinden geçirebilir mi?" diye sormuşlar.
"Evet geçirir" demiş.
Bunun üzerine "deveyi mi küçültür, yoksa iğneyi mi büyütür?" demişler.
Necip Fazıl, şu cevabı vermiş:
-Ne deveyi küçültür, ne iğneyi büyütür. Gökteki yıldızları senin gözbebeğine sığdırdığı gibi, vızır vızır geçirir demiş.
Velhasıl, bazen serap zannettiğimiz güzellikler bir bakarız ki gün gelir, ayağımızın dibinde biterler. Elemin içinde saklı olan lezzet-i hal, buna emaredir. Yeter ki, gelen elemler bizi Allah’a yaklaştıran imtihanlardan olsun, gerisi kolay ve de lezzetler durağı. Bize nurlarını bırakıp gidecekler inşaallah.
Yazandan ve okuyanlardan Mevla razı olsun.(Amin)
Kalın Selamette..