“Şehit, ehlinden 70 kişiye şefaat eder”
Bu Hadis-i Şerif üzerinde bir tefekküre daldım ve birkaç şey okudum.
Şehit olmak, ne güzel bir paye, şehitlik ne aziz bir rütbe! Küçüklüğümden beri beni cezbeden bir mertebe.
İlk zamanlar şehitlikle ilgili duyduğum şeyler, cesetlerinin hiç bozulmayacak olması, günahlarının hepsinin affedileceği, kul haklarının Allah (cc) tarafından ödeneceği gibi herkesin malumu olan şeylerdi. Sonrasında mevzu bahis hadisin ışığında kendimi kurtarmakla beraber başkalarını da kurtarmak meselesi, çok ulvi gelmeye başladı.
Hatta bazen sorar oldum kendime: “Yetmişte kaç? diye. Size de sorayım mı:
“Şehit olursanız eğer şefaat edeceklerinizin listesi hazır mı?” diye. Listesi hazır olanlar ve biraz düşünmeye dalıp toparlananlar olacaktır. Devam edelim, yazımıza revan olmaya...
Büyük zatlar, dua listelerine kolay kolay birilerini almazlarmış, aldıklarını da kolay kolay bırakmazlarmış, belki de dünyada dualarıyla şefaat ederek ahiretlerini kurtarmalarına vesile oluyorlardı listelerindeki şahısların. Kim bilir, kim bilebilir, Allah (cc) hariç? Liste demişken aklıma gelen bir hikâye vardır, burada da yer vermiş olayım:
Merhum Mehmet Akif, her gün Sultan Ahmet Camii’ne sabah namazına giderken gözyaşları ceyhun olan ve istisnasız her gün kendinden geçercesine ağlayan bir ihtiyar ile karşılaşır. Kendisine ağlama sebebini ısrarla sorunca yaşlı adam anlatmaya başlar:
Ben Abdülhamit Han’ın ordusunda binbaşıydım. Ailem zengindi. Bir gün anne ve babamın aynı anda vefat ettiklerini öğrendim. İşlerle benden başka ilgilenecek yoktu. Ben de istifa dilekçesi yazdım Sadaret’e (sadrazamlık makamı). Art arda iki kez dilekçem reddedildi. Sonunda Hünkâr’a beyan edeceğimi yazdım ve kabul edildi, Hünkâr’ın karşısına çıktım. Abdülhamit Han’a meseleyi anlatmaya çalıştım karınca kararınca. Hünkâr elinin tersiyle:
“Git seni istifa ettirdik” dedi.
Ben sevinerek huzurdan ayrıldım ve gecesinde beni bu hüsrana boğan rüyayı gördüm.
Rüyamda Efendimiz (s.a.v) Cihan ordularını teftiş ediyordu yanında Dört Büyük Halife ile. Osmanlı Ordusu’nun başında Abdülhamit Han boynu bükük. Benim bölük de dağınık. Efendimiz (s.a.v) sordu:
“Bu bölüğün komutanı nerde” diye.
Abdülhamit cennetmekân da:
“Talebi üzerine istifa ettirdik” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
“Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik” dedi.
Şimdi söyle bakayım, ben ağlamayayım da kim ağlasın?
Mehmet Akif duruma vakıf olunca sessizce bu nadim ihtiyarın yanından ayrılır, çünkü ihtiyar ferahlığı sözün Sahibi’nden (s.a.v) bekliyordur.
İşte böyle… Ola ki bizi listesine alıp dua edenler de Hakk’ın hatırlı kullarıdır, diyerek düşünürüm ve o listelerde olmayı hiçbir şeyle değişmem. Kendime bakan yönüyle de vefanın gereği olarak dua etmem gereken insanlar var. Sağlam bir listem var diyemem lâkin hayatımı süzerken, bırak bu dünyada ahirette de yamacından ayrılmak istemediklerim var, zaten onların çoğunun bana şefaat edecek mertebede olduğunu hissediyorum. Rabbim cümlesinden razı olsun.Olur da, Rabbim bu rütbesini ikram ederek ahiret perdesini bana aralarsa da sözüm söz olsun...
Dedim ya, hadis üzerinde düşünüyordum diye. Hadisle ilgili dikkatimi çeken bazı yorumların hülâsasından da biraz da bahsedeyim. 70 (yetmiş), Türkçe’de olduğu gibi Arapça’da sayı ifade etmiyor, çokluk ifade ediyor. Yani Şehit, ehlinden çok kişiye şefaat eder, olarak anlayabiliriz. Şefaat kavramını da sadece ahirette ateşten kurtarmak olarak düşünmek manayı bir bakıma daraltıyor. Çünkü, şefaatin ilim olduğunu bildirenler, şehit olan birçok kişinin ölümüyle de, başta akrabaları olmak üzere başka kişileri irşad ettiğini ve insanların hayatlarının pusulasını Allah’a çevirmelerinde vesile olduklarını örneklerle anlatıyorlar. Çok farklı ve güzel bir tespit olduğunu düşündüm bu noktanın. O zaman bu durum, şefaatin tamamen ahirete kalmadığını gösteriyor.
Hadis’te geçen bir diğer kavram da “ehil” kelimesi. Bu kelimeyi de sadece akraba olarak anlamamak gerekiyor. Şehit kelimesinin bir manası da; müşahedesi açılan, gerçeği görebilen, basireti açılan.
O zaman, kan bağından öte can bağı ile bağlı olduklarına da şefaat etmek söz konusu. Dünyada şefaat ilim ise ve Şehit müşahedesi açılan biri ise ahirete kalmaksızın daha dünyadayken sevdiklerini Hakk’la buluşturur, onların kurtuluşu için gayret eder şeklinde bir çıkarım yapabiliriz.
Hülâsa, nerede olursan ol gerek dünyada gerek ahirette, Şehit olmak apayrı bir güzellik.
Geçmişten bu yana düşündüğüm şey ve duam: “Ya Rabbi, beni şehitlik paklar”, halâ da öyle düşünüyor ve dua ediyorum. Ahir zaman ümmeti olunca ve de her gün muhasebemize bir göz atınca günah işlemeden gözümüzü yumabildiğimiz bir gün var mı acaba?
Sizleri tenzih ediyorum ama sakınmak çok zor. En basitinden sosyal medyada bazen anlık gözümüze gözükenler bile günah çivileri olarak saplanıyor amel defterlerimize. O yüzden sizi bilmem ama,
Beni şehitlik paklar...
Kalın selamette..
Rabbim yazandan da okuyanlardan da razı olsun. Amin