Bir Emekli Polisin Kaleminden...

Bülent Ertekin

Son zamanlarda Emniyet Teşkilatı mensupları içerisinde intihar olaylarının sık sık yaşanması toplum olarak nazarı dikkatleri göz bebeğimiz olan bu kuruma çevirmemize neden oldu.

Neden olmasın ki, hepsi annelerinin kınalı kuzuları, sevdiklerinin göz bebeği, evlatlarının aslan yürekli babaları. Öyle değil mi?

Bizler onların hangi zemin ve şartlarda yaşadıklarını görev yaptıklarını görmesek de; Rabbimize bu kahraman, aslan yürekli evlatlarımızın ayaklarına değil taş toz dâhi değmemesi için secdelerimiz de canı gönülden dua ederiz.

Lâkin gene de sormadan edemedim. Niçin intihar ediyorlardı?

Cevap:

Bülent Bey;

Bu meslek gerçekten zor bir meslek, zaten mesleğin özünde, mayasında fedakarlık var.

O konuda sıkıntı yok, kabul edip geliyoruz zaten. Devlet büyüklerimizin de zamanında dediği gibi

"Askerlik, polislik yan gelip yatma yeri değildir."

Bizler çok çalışmaktan, yorulmaktan, gazi olmaktan, şehit olmaktan korkmuyoruz.

Peki bizler her şeye tam teslimiyet içindeyken neden bu kadar polis kardeşimiz, evladımız intihar ediyor?

Birçok farklı sebep var tabi ki, aklıma gelenleri dilim döndüğünce söyleyeyim.

Gerçekten çok çalışıyoruz. İş yükü çok, haftalık çalışma saati en az görev olduğunda bile 60 saatin altına düşmüyor.

Ayrıca ileriye dönük hiçbir plan yapamıyoruz.

Diyelim ki bu Cumartesi günü izinli görünüyorum, ama bir anda bir olay olur, bir açılış olur, bir devlet büyüğü ziyarete gelir, ek görev çıkar ve iznin iptal olur.

Hem senin, hem ailenin planları, hayalleri suya düşer ve tabi doğal olarak motivasyonun düşer.

Çalışma şekli de insanın metabolizmasına, fizyolojisine ters. Bir gece çalışırsın, bir gündüz. Herkes yatarken sen uyanıksın.

Herkes uyanıkken sen uyursun. Hayatla bağların kopar ve sosyalleşemezsin, hobi edinemezsin.

İş ortamın diğer iş ortamlarına, fabrikalara, ofislere AVM’lere benzemez.

En kötü yerler, en pis yerlerdir iş ortamın. En çirkin, en hayasız, en cani, en psikopat insanlarla karşılaşırsın. Yavaş yavaş kanın çekilir, gördüğün şahit olduğun her olay insana ait olan tüm güzel duyguları alır götürür.

İş arkadaşlarının hepsi savaşıyordur bu gayri insani duygularla. Sen iyiysen bile yavaş yavaş benzersin diğer iş arkadaşlarına. Çünkü bu meslek görerek öğrenilir, yaşayarak alışılır. Gördükçe ve yaşadıkça bozulur mayan.

Bu meslek emir komuta ast üst ilişkisine dayanan bir meslektir. Amirin iyiyse şanslısın, kötü ise ayakların geri geri gider. Amirininde amiri vardır onun da çektiği sıkıntılar vardır mutlaka.

Her gün acaba bugün nelerle karşılaşacağım demenin yanında acaba bugün amirim neler yaşatacak diye de düşünürsün?

Acaba egosunu nasıl tatmin etmeye çalışacak?

Senin üzerine basarak mı yükselmeye çalışacak?

Acaba hangi mantıksız işle meşgul edecek seni?

Mobbing derler bunların hepsine birden.

Görev kanun ve yetkilerle belirlenmiş olsa da uygulamada bu işin bir çizgisi çerçevesi yoktur ya da bir talimatnamesi. Biri gelir ak der, öbürü kara. Ak desen ak değildir, kara desen kara değil.

Grileştirirler seni.

Soğuktur gri renk.

Soğur senin de aklın, mantığın, yüreğin. Sorgulamanı istemezler aklınla, alay ederler küçücük beyinleri ile. Sahada ter döken, çırpınan sensindir aslında ama onların omuzlarındaki apoletler kadar ağır değildir onların nazarı itibarında senin yükün.

Kendi meslektaşına, yoldaşına, derttaşına, arkadaşına değer vermeyen sıkıntılarını görmezden gelen bir teşkilat üst’ten ast’a / alttan üste mutlu olamaz mutlu edemez.

Zordur bu mesleği yapmak; yaptın diyelim sağlıklı şekilde emekli olanı görmedim ben hastalıkların bini bir para, emekli olup da rahat uyuyanı da görmedim ya hâlâ çalışmak zorunda ya da aklı hâlâ layıkı ile yaşayamadığı zamanlarda.

Bir de şu durumlar var. Polislik mesleğinin ayrıcalıkları da vardır tabi.

Beline silahı takarlar, cebine her kapıyı açan kimlik koyarlar, az çok maddi olarak da iyisindir asgari ücretle çalışmaktansa, saygınlığın da vardır ortamlarda.

Dostun sever zaten seni ama düşmanın da sever. Sevmeseler de severler; korkarlar içten içe, yakın durmaya çalışırlar sana.

Sen ayırt edeceksin. Anlayacaksın dostunu, düşmanını. Kısacası diken üstünde yaşayacaksın. Karanlık şüphe dehlizlerinde boğulacaksın, kar da yürüyüp izini belli etmeyeceksin kimseye.

Zamanında görmüşsen, yaşamışsan, okumuşsan kendini geliştirmişsen bozmazsın kendini; parayla, pulla, silahla, kimlikle, kadınla, kızla vs vs …

Lâkin Anadolu'nun küçük bir kasabasından gelip de İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirde polis olmuşsan ya da neresi olduğu fark etmez; gözün açılmadıysa, safsan, temizsen, bozulursun, bozarlar.

Evliya olsan, bozulmasan bile kafanı karıştırırlar. Yanlışa bir kere düştü isen bu meslek de geçmiş olsun peşini bırakmaz o pislik.

Elini verdiysen kolunu, bacağını, ruhunu, vicdanını her şeyini çeker alırlar senden.

Kendini anlatırken kurarsın bu cümleyi böbürlenerek “Bu meslekte başıma gelmeyen hiç bir şey kalmadı“ dersin!!!

Senin başına gelen başkasının başına gelmesin diye uğraşmak, düzeltmek yerine şikayet edersin sadece.

Polisi savunan dernek, sendika, sivil toplum kuruluşu yoktur.

İstemezler.

İzin vermezler böyle bir şeye. Konuşman yasak, yazman yasak, röportaj yapamazsın, kurumun izin vermezse herhangi bir yarışma ya da müsabakaya bile katılamazsın.

İzinli iken bile görevdesindir. 24 saat esasına göre görevlisindir her daim bir olaya denk gelsen müdahale etmek zorundasın, etmezsen ceza alırsın müdahale edersin gene ceza alırsın.

Mesleğe girdikten sonra meslek içi eğitim ya da yükselme rütbe alma konularında belli bir kriter yok.

Geçmişteki 10 yılda farklı uygulama sonra ki 10 yılda farklı uygulama. Sen 20 yıllık Polis Memurusundur. Tecrübe akıyordur her yerinden ama amirin evladın yaşında 24’lük bir deli fişektir.

Sen gocunmazsın ondan; emir almaktan. Öğretirsin bildiklerini ona ama önce o ezmeye kalkar seni asaleti tasdik olunca.

Ayrıca sürekli fişlerler seni.

O’Cu, bu’cu olursun, iktidarın polisi olursun. Ya da yasa dışı örgütlerin deyimi ile "T.C. nin P...i" olursun da; Devletinin Polisi / Milletinin Polisi olmana izin vermezler.

Görevini layıkıyla da yaptırmazlar.

Dayıları, yeğenleri bitmez.

"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diyenler hiç bitmez. Sürdürürler seni, o vatan toprağından, bu vatan toprağına. Sıraya dizerler gerektiğinde.

Ya pes edersin sonunda ya da gezersin diyar diyar.

Hastalanamazsın.

Grip olup yatamazsın.

Kırılsa kolun, bacağın rapor alsan inanmazlar sana da. Doktorun yazdığı raporu da kurula gönderirler.

Uğraştırırlar.

Geçmiş olsun demezler de, eziyet ederler hasta olana.

İnsansın; olur ya bir hatan, bir kusurun, bir eksiğin olur. İşte o zaman yandı gülüm keten helva. İdari ceza vermek için kılı kırk yararlar.

Uyardılar mı?

Kınadılar mı?

Kıdem durdurdular mı?

İşte o zaman mutlu olurlar.

Saçının uzunluğuna... Ayakkabının boyasına... Çorabının rengine bakarlar, ceza vermek için sana.

Anlatılacak o kadar çok şey var ki yoruluyor insan yazarken.

Bu kadar mı?

Elbette daha yazılacak bir çok şey var. Bunlar bile insanın içinin daralmasına, içine kapanmasına, psikolojik olarak yıpranmasına neden değil mi?

Bu sessizlik neden?

Yapılan bir iki haber bir iki cılız açıklama istatistik üzerinden değerlendirme geçen yıl bu kadar intihar vardı bu yıl bu kadar!

Ya çare?

Onları da inşaallah bir başka zamana yazalım aslında problemin ne olduğunu bilirsek, anlarsak, kabul edersek, çözmek istersek bir çaresi vardır.

Tıpkı düşünürün dediği gibi

Çaresizseniz, çare sizsiniz…
Ümitsizseniz, ümit sizsiniz...

Ne çaresiziz...

Ne de ümitsiziz.

Selâm olsun vatanın selameti için gece demeden, gündüz demeden, uykusuz gecelerde bu gök kubbenin altında bizlerin mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamamıza vesile olan

Anaların KINALI KUZULARI...

Sevenlerin KÖMÜR GÖZLÜLERİ...

Evlatların ASLAN YÜREKLİ BABALARINA.

Bizler sizleri göremesek ve kucaklayamasak da Allah (c.c) için hepinizi çok seviyoruz. İyi ki varsınız.

Selâm ve dua ile.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.