Gönül Kâbesi: Taştan Öteye Geçmek

Aysu Gümüş

Geçenlerde denk geldiğim ve beni derinden etkileyen bir beyit oldu:

Kâbe, Bünyâd-ı Halîl-i Âzerest;
Dil, Nazargâh-ı Celîl-i Ekberest.

Okurken de, dinlerken de öyle içten bir şekilde akıyor ki, insan ister istemez düşünmeden edemiyor:

Bu şiirin derininde ne yatıyor?

Kâbe, Âzer’in oğlu Hz. İbrahim’in inşa ettiği taş bir yapıdır.

Gönül ise, ululuk ve celâl sahibi Allah’ın nazargâhıdır — yani O’nun baktığı yerdir.
Bir gönlü yıkmanın kolay olmaması gerektiğini öğütleyen bu beyit, aslında bize şunu hatırlatıyor: Taşla yapılan bir yapıyı onarmak kolaydır, fakat kırılmış bir kalbi onarmak zordur.

Bir gönlü incittikten sonra gidip Kâbe’yi tavaf etmenin, İbrahim’in yaptığı mekâna yönelmenin, bizi sadece taklit eden biri olmaktan öteye geçiremeyeceğini söylüyor bu sözler. Çünkü taklit, tefekkürü öldürür.

Çoğu zaman “Benim tabularım var, kimse onları yıkamaz” diyerek, kibirle ördüğümüz duvarların ardına saklanıyoruz. Oysa bu hâl, kalbi sertleştiriyor.
Sert bir kalple yaşamak, taşlaşmak gibidir.
Güneş taşa vurduğunda taş yeşermez; toprak yeşerir.
Toprak ol ki, kötülükleri örtebilesin.
Toprak ol ki, kalbin yeniden yeşersin.

Hayat bana, “tabularım” diyerek kendi inatlarından vazgeçemediği için bir gönlü yıkan, bir dostluğu harap eden insanları da gösterdi.
Demek ki bunu da yaşamak varmış…
Ama yine de en güzeli Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler diyerek yoluna devam etmek.

Unutmamalı: Her şeyin faili hakiki olan Allah’tır.
Bunu idrak eden kişi, ne kimseden incinir, ne de kimseyi incitir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.