İnsanın iç dünyasında ona ortak olarak ‘nefsi’ yaşar. Nefis insanı zahid olmaktan alıkoyan ve ruhu daima kaosa sürüklemeye çalışan bir varlıktır. Nedeni ise modernitenin daima tüketmeyi aşılamasıyla beraber onu doymak bilmeyen bir canavara dönüştürmesidir. Nefsine amade olan insan dünyaya daha fazla tamah ettikçe zahid olmaktan kopmuş ve iç dünyasında yabani otlar yeşermiştir. Zamanla ruhu ve kalbi bu otların tesiri altında kalan insan dünyadan ve yaşamaktan lezzet alamamaya başlayacaktır çünkü dünyayı yeteri kadar tüketmiş ve bu tüketimin ona hiçbir fayda sağlamadığını anlamıştır. Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de dünya hayatını şu şekilde temsil eder: “Dünya hayatı gökten indirdiğimiz yağmura benzer. Bu sayede yeryüzünde biten bitkiler birbirine karışmış, sonra kurumuş, rüzgarın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah’ın gücü her şeyin üstündedir.” (Kehf 18/45; Al-i İmran 3/117; Yunus 10/24; Hadid 57/20)
Şimdi bu temsile bir bakalım. Çiftçilerin tarım arazilerinde ürün yetiştirebilmeleri için önce arazilerini otlardan temizlemeleri, çöpleri uzaklaştırmaları gerekir yoksa araziyi sarmış olan otlar ekilen tohumu yiyip bitirecektir. Dünya hayatı da buna benzer etrafta gördüğümüz her şeyi tatmak istersek kalbimizi esir etmiş, ruhumuzu daraltmış oluruz. Bu söylediklerimize ek olarak, Kalbin esareti o kadar da kolay bir iş değildir çünkü öncelikle yaptığımız işlere gözlerimiz alışır. Alışan bu gözlerden sonra yine alıştığımız şekilde düşünmeye başlarız bu demek oluyor ki Aklımız da artık olana bitene alışmaya başlamıştır. En son ise Kalp… Kalbimizin alışması demek inandığımız bütün değerleri bir kenara bırakıp, kimliğimizin dışında yaşamaya başladığımızı gösterir. Yabani otlar burada bizleri çepeçevre sarmıştır ve zamanla dünya hayatına fazla meyletmek insanın gören kalbine mahkumiyet verip ona verilen kalp nimetinden nasiplenememesi demektir.
Modernitenin bizlere aşıladığı şey şudur ki, Hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışmak… Bu vesileyle ölümü aklımızdan çıkarmış ve ahireti kendimizden uzaklaştırmış olacağız. Efendimiz (s.a.v) dünya hayatının çekiciliğinden uzak durabilmemiz için “Kabirleri ziyaret ediniz. Zira bu sizi dünyadan soğutur, ahirete ısındırır” tavsiyesinden bulunmuştur.
Dünyadan uzak durmaya çalışmak dediğimiz Zühd tasavvufun temelidir. Tasavvuf Kuran-ı Kerim’i kendine kaynak edinmiş İslam Medeniyet usullerinden biridir. Bu usulün amacı kalp temizliğini sağlamak ve güzel ahlaklı olmaktır. Zühd ibadetle olur ve İbadetsiz tasavvuf olmaz! Tasavvufun en büyük konusunun kalp olduğunu belirtirsek burada yaptığımız ibadetlerin en çok kime faydası olduğunu aktarmış oluruz. Temiz bir kalp ile yani takvayla yapılan ibadetler “Sizlere şah damarınızdan daha yakınım…” diyen Rabbimizi sanki görüyormuş gibi ibadet etmemize vesile olur. Bir yerden başlamak gerekir. Ruhumuzun ve Kalbimizin derin bir temizliğe ihtiyacı var. Ucunda ihsana ermek olduğunu bilmek, amellerimize daha sıkı sarılmamızı sağlayacaktır.