Kuşkusuz her birimizin kendine has mağarası vardır. Mağaramızın içindeki zenginlikler, zamandan muaf bir şekilde günümüze ve yarınımıza ışık hüzmesi gibi düşer. Hayatımız kendi mağaramızın içinde geçer. Mağaramız neyle doluysa, öyle yaşarız. Atalarımızdan binlerce gelen miras içerir. Hastalıklarımızdan tutun da nelerden korkup, neleri sevmeye meyil edeceğimize kadar. Bu mağaramızın içindekilerin bir kısmını kendimizden bile saklarız. Bir kısmı da aşikar herkeslerce görünür ki bu mağaradakilerin sadece az kısmıdır.
Buz dağını bilirsin, asıl cevher gördüklerinin altındadır aynı mağaramız gibi.
Her birimiz bütünün bir parçası olmaya meyilliyizdir. Bu bütünün içinde, aydınlık ve karanlık, eksiklik ve fazlalık iç içe geçmiş şekildedir. Kendimizi tüm eksik ve fazlalıklarımızla bütün olarak sevdiğimizde, bütünde yer alabileceğiz. Kendimizi bütün olarak kabul etmediğimizde, hiçbir yere sığamayacağız. Tüm kendini iyi göstermelerin, kabullenilmeye yetmeyecek. İlk önce kendimizi kabul edeceğiz, bu perspektifle başkalarını tümüyle kabul ettiğimizde, bizde bir parçaya denk gelecektir. Eksiğiyle kabul etmediğin sende birleşemez, bütünleşemez, kucaklaşamaz. Kavgaya ne hacet her birimiz farklı yerlerde farklı şekilde yaralı. Her birimizin farklı zaafları olacaktır. Kusurlarımızdan dolayı dışlamaya değil, kusurumuzla kucaklaşmaya geldik. Sevip sevilelim dünya kimseye kalmaz. Düşmanlık ve husumet kime ne fayda sağlamış ki bize sağlasın. Benim işim sevi işi diyen Yunus Emre’miz ne güzel demiş. Eksiğiyle kabul ettiğin, sende birleşir. Bütünleşirsiniz. Kardeş olalım. “Müslümanlar ancak kardeştir, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” Hucurat 10. Ayet. Bundan 100 yıl sonra ne biz ne de derdine düştüklerimiz burada kalacak. O yüzden asıl uyanık, dünyalık menfaatleri uğruna varlık ve yokluk telaşına düşmeyenlerin olacaktır. Dünyadan ahirete yol alırken, dünyada bana düşen, kendime merhametle, kendimi kınamadan, nerede takıldığımı, nerede zaaflarıma, nerede nefsime yenik düştüğümü bilip, kendimi kabul ile bu yolculuğu yapmaktır. Bu yol farkındalıkla yolculuk yapma yoludur.
“Uykuda oldukları halde, sen onları uyanık sanırdın.” (Kehf 18) Ayet dünyadan ahirete yol alırken, yolu farkındalıkla yürümek, yola yakışır yürümektir. Nice uyanıkların, uykuda olduğu..Nice uyuyanların, uyanık olduğu farkındalık yolculuğu..
Hatırla, Bu mağara çok fazla zenginlikle doludur. Mağaramızda ışık alan ve almayan kısımlarımızla bütünüz. Yer yer kasıtlı alıp çıkarır, yer yer bilinç dışı olarak önümüze çıkar.
Böylelikle ne dün geçmiş ne de gelecek dünden bağımsız hareket eder.
Geçmiş, gelecek ve şu an, ip yumağı gibi sarmaş dolaş.
Evet bir ip yumağı var, oda umutla geleceğimizi ördüğümüz.
Uyuyor sandıklarımız hakikatte uyanıkken,
Nice uyanık sandıklarımız hakikatte uyuyor olmasın.
Mağaramız ne kadar farkındalıkla doluysa, yolculuğa ışık olur.
Farkındalık tam bir uyanıklık halidir.
Fakat, Hidayet Allah’tandır.