Hastalıklara, musibetlere bakış açımız nasıl olmalı? Bu konu üzerinde biraz tefekkür edelim isterim.
“Onlar ki, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman: bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz.” derler. (Bakara 156)
25. Lema’ da Said Nursi, “Hastalık içinde 1 dakikalık sabır hali, 1 saatlik ibadet yapmış hükmünde olduğunda şükür gerektirir.” demiştir.
Musibetler beni acziyete yönlendirir. Acziyetle kulluğumu bilirim. Bu hale ile uygun sabır ile de cennete kapı aralayabilirim çünkü sabır mümin için ibadet hükmündedir. Sabretmek hiç kolay değildir. Hastalığından şikâyet etmemek şartıyla, sabretmek mümin için ibadet hükmüne geçer.
Said Nursi “Ey nefsim insan bu dünyaya keyif ve lezzet almak için gelmemiştir.” der.
Demek ki, ömrüm muhakkak keyif ve haz içinde olmalı demeden, sevaplı alışverişe içinde kar edeceğim bir ticarete dönüştürmeye bakmalıyım.
Peki bu nasıl mümkün olur? Şöyle ki, bir eve konuk olunduğunda nasıl ki ev sahibi ne ikram etmek isterse o kabul edilir, hoş karşılanır, itiraz edilmezse aynı şekilde Yaradan ne izzeti ikramda bulunur ve neyden bizi yoksun bırakırsa ona rıza göstermek gerekir.
Gelenler gidiyor.
Ayrılıklar var.
Hastalıklar var.
Hem düşünürsem sürekli keyif ve haz hali, gaflet yapabilir. Gerçeklerin üzerini örtebilir. Gerçeğin üstünü örttükçe küfürde kalıp, ömür sermayesini heba etmiş olabilirim. Demek bu yüzden ihtiyaçtan oluyor onlar, görebilmem gerek…
Sayın Atike Barın (Allah ondan razı olsun) bir keresinde şöyle söylemişti: “Biri şeker hastası olunca, nasılsın? diyenlere, ben şükür hastasıyım” dermiş.
“Buradan kendimi sorgulamaya çekebilirim” diye düşündüm.
Çoğu zaman geçmiş ve geleceği düşünerek, yaşamımdan çalmakla kalmıyor, keder içinde ömür tüketiyorum. Geçmişim, geleceğim elinde tutan Allah’a hamdolsun. Beni görmek istediği şekle sokuyor. Bazen acıtarak da olsa, her şey göstermek istediği şekle bürünüyor. Her şey O’na açık, gerekli, yerli yerince fakat hikmeti göremeyen gafil ben bir türlü olanları hazmedemeyip, kabullenemiyorum.
Her şeyin bir ustası olduğu göre, ruhumun ustası, istediğini bedenime giydirip, bende neyi göstermek istiyorsa, beni şekilden şekle sokuyor.
Başımın ağrıması hikmetli, böylece şafi ismi zuhur ediyor. Hem perdeler açılsa, canım yanıyor diye inleyişimin ardında, ne güzel sevimli manalar gizlidir. Ben bilemem görünene aldanırım. Affet Allah’ım!
Hatırla, “Ey sahibi sandığımın bedenimin hakiki sahibi… Beni gerek hastalıklar ve musibetlerle halden hale bürürsün.” Öyleyse “beni bütün varlığım Allah’ındır ve ben ancak O’na dönüyorum.” derim. Dudaklarımı bu ayetleri döndüren Allah’a şükürler olsun. İyi ki, senin kulunum. Rabbim benim ve okurlarımın hastalıklara ve musibetlere doğru yaklaşımımızda yardımcımız ol. Amin