Bir Türkünün sözleri dilimde dolanıp duruyor:
Bana ne yazdan bahardan, bana ne borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor
Geçtim dünya üzerinden, ömür bir nefes derinden
Bak feleğin çemberinden yolun sonu görünüyor
Ezrailin gelir kendi, ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor
Sanıyorum bu türkünün sözlerini her zaman hatırlamakta fayda var. Çünkü dünyanın cazibesi genç-ihtiyar, kadın-erkek herkesi kendine çekiyor. Ve hiç kimse de “yolun sonu görünüyor” demiyor. Hatta bu türküyü dinlerken bile yolun sonunu düşünmüyor insan.
Şöyle bir etrafımıza bakalım. Çoğu insan hayat yolunda giderken, yolun sona ereceğini düşünerek değil, hiç bitmeyeceğini düşünerek, hayal ederek yaşıyor. insan aldanıyor aslında. Aldatan da dünyanın durumu. Dünya insana göre çok uzun ömürlü. Ama insanın ömrü az. İnsan dünyanın durumuna bakarak, dünya hayatı ile kendi hayatını karıştırıyor ve kendisinin ölümsüz olduğunu düşünüyor.
Said Nursi Lemalar isimli eserinde bu konuya çok güzel bir şekilde dile getirmiştir. Ona kulak verelim:
“Nasıl bir hat, sür’at-i hareketle bir satıh gibi geniş görünürken, hakikat-i vücudu ince bir hat olduğu gibi, senin de dünyan hakikatçe dar, fakat senin gaflet ve vehim ve hayalinle duvarları çok genişlemiş. O dar dünyada, bir musibetin tahrikiyle kımıldansan, başını, çok uzak zannettiğin duvara çarparsın. Başındaki hayali uçurur, uykunu kaçırır. O vakit görürsün ki, o geniş dünyan kabirden daha dar, köprüden daha müsaadesiz. Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha sür’atli akar”
İnsan dünyasını, hayatını çok geniş zannediyor. Ama gerçekte çok dardır insanın dünyası. İnsanın dünyasını çok geniş gösteren ve onu aldatan üç şeyden bahsediyor Said Nursi. Bunlar da gaflet, vehim ve hayal. Yani insan, hayat yolunun bitmeyeceğini zannediyor. Yolun sonunun olacağını aklına bile getirmiyor.
İnsana hayatının dar olduğunu ve hayat yolunun bir sonu olduğunu hatırlatan şey ise, musibettir. Yani insanın hasta olması, ya da hastalıklara davetiye çıkaran ihtiyarlık merdivenlerinden inmeye başlaması. Peki bu aldanıştan kurtulmak ve hayat yolunun bir sonu olduğunu hatırlamak için ne yapmalıyız?
Yine Said Nursi’ye kulak verelim:
“Madem dünya hayatı ve cismânî yaşayış ve hayvânî hayat böyledir. Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdâniyet sırlarını ifade eden 1 لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”
İnsanın hayatı hiç bitmeyecekmiş gibi zannetmesi, yolun sonunun olmayacağını vehmetmesi insanın dünya hayatına, cismani yaşayışa ve hayvani hayata çok bağlı olmasından kaynaklanıyor. Hayat yalnızca cismani hayat ise, dünya hayatı ise, latifle ve duygulardan mahrum hayvanî bir hayat ise o zaman işte bu hayat ona yolun sonunun olmadığını hayal ettiriyor. İnsan yalnızca bedensel lezzet ve hazlar için uğrayan bir hayvandan farksız bir şekilde yaşamış oluyor. Hayvan için de yolun sonu gözükmez. Çünkü hayvanlarda akıl yoktur ve gelecek tasavvurları bulunmaz. Anı yaşar, lezzetine bakar. Yolun sonu vardır ama o hayvan onu düşünecek durumda değildir.
İnsan yolun bir sonu bulunduğunu, ama bu sonun sadece dünya hayatıyla ilgili ve insanın bedenini ilgilendiren bir husus olduğunu idrak eder. insan eğer hayvaniyeti ve bedensel haz ve lezzetler peşinde koşmayı bir kenara bırakırsa, kalp ve ruhun hayat dairesine girerse, yolun sonunu görür. Ama o sonun arkasında bir sonsuz diyarına açılan kapılar bulunduğuna inanır. Bu inanç insanın gerçekle yüzleşmesini sağlar. Bu gerçeğe göre dünya fanidir. Bu yolun bir sonu vardır. dünyanın sonu ise ahiret hayatının başlangıcıdır.
Bu yüzden insan bir yolcuya benzetilir hep. Ruhlar aleminden başlar yolculuk. Anne karnından, bebeklikten, çocukluktan, gençlikten geçer, ihtiyarlığa ve ölüme ulaşır. Ahirete inanan bir insan için ise ölüm, yolun sonu değildir. Bu yol, ebediyet alemine kadar gidiyor.
Türkü şöyle devam ediyor:
Bu dünyanın direği yok, merhameti yüreği yok
Bu dünyanın direği yok, merhameti yüreği yok
Kılavuzun gereği yok yolun sonu görünüyor
Kılavuzun gereği yok yolun sonu görünüyor.
Merhametsiz bir dünyada kılavuzun gereği yok diyor ve yanılıyor. Kılavuzun gereği var. O kılavuz Hz. Muhammed ve Kur’an’dır. Bu kılavuzlar olmadan bu hayat yolculuğunun niçin başladığını, nasıl sona ereceğini bilmek mümkün değildir. Bizim de niçin ve kimler tarafından bu yolculuğa çıkarıldığımızı anlamamamız da imkansızdır.
Demem o ki, yolun sonunu görmek önemlidir. Ama bu sonun ebedi hayatın başlangıcı olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek gerekir. Yolun sonu yokmuş gibi davranmak, yiyip içip eğlenmek, haram helal demeden bedensel haz ve lezzetlerinden peşinden koşmak aklı ve kılavuzları görmezden gelmek demektir.