Üstün Dökmen halen Ankara Üniversitesinde öğretim üyeliği yapıyor. TRT gibi bazı televizyonlarda programlar yapıyor. Geçenlerde Armağan Çağlayan’ın Youtube kanalına konuk olan Prof. Dr. Üstün Dökmen, bir çok mesleklerin başörtülü olarak yapılabileceğini ama bir başörtülü hanımın psikolog, psikiyatrist ve ve rehber öğretmen olamayacağını iddia ediyor. Sebebini ise, “nötr olamazlar, empati kuramazlar” şeklinde açıklıyor. (Bir hasta ile empati kurmaya başörtüsü nasıl engel olur acaba? Tam aksine bir başörtülü psikiyatristin empati kurma yeteneği çok üstün de olabilir.)
Ona göre bir hastanın danışmanı ile empati kurması için danışmanın nötr davranması gerekir. Psikiyatrinin meslek etiğine göre bir psikiyatrist ya da psikolog dini simge kullanamaz. Başörtüsü takan kişi benim bir dünya görüşüm var nötr değilim mesajını verir. Danışmaya gelen de ya antipati ya da sempati duyar. İkisi de ilişkiyi bozar. ”
İçinde psikiyatri ve psikolojinin de bulunduğu bilimlerde nötr olmak ya da diğer bilimsel ifadesiyle objektif olmak tartışmalı bir konudur. Eski psikiyatri nötr olmayı ön plana çıkarırken, yeni psikiyatri ise nötr olmayı, tarafsız olmayı kabul etmemektedir. Zaten bir insanın da duygularından, düşüncelerinden, dünya görüşlerinden bağımsız bir şekilde bu tür bilimlerle ilgilenmesi imkansızdır. Sayın Dökmen, psikiyatride tartışılan bir konuyu meslek etiği olarak değerlendirmektedir. Bu ne kadar doğrudur?
Bakınız psychology today internet sitesinde Dr. Jason Whiting 2021 yılında “Terapist Tarafsızlığının İmkansızlığı” başlıklı bir makale yayınladı. Bu makalede yer alan “Terapistlerin tarafsız" olması gerektiği" fikri bile, terapistlerin nasıl davranması"gerektiğine" dair bir değer yargısıdır... böylece tarafsızlığı ihlal eder.” cümlesi, sayın Dökmen’in terapistin nötr, yani tarafsız olması gerektiği iddiasının da tarafsızlığını ihlal ettiğini gösteriyor.
Makalede “Terapistler ayrıca seansta özerklik, empati, şefkat, eşitlik, atılganlık, güçlendirme, benlik saygısı, kişilerarası bağlantı vb. dahil olmak üzere kapsamlı bir değerler ve ilkeler repertuarına başvururlar. Terapistler bu konularda pek tarafsız değildir” denilmektedir. Buna göre zaten mutlak tarafsızlık imkansızdır.
Makalede “Viktor Frankl'a göre, "acı, anlam bulduğu anda acı olmaktan çıkar" cümlesi de yer alır. Buna göre hastanın acısını dindirmek için onun hayatın anlamını keşfetmesine yardımcı olmak gerekir. Hayatın anlamını bulmaya en çok yardımcı olacak olan da dindar olan psikiyatristtir. Çünkü dinsiz olan, inançsız olan bir psikiyatrist kendisi hayatın anlamını bulamamış, kendisi acı içinde kıvranırken, nasıl başkalarının anlam arayışına katkı sağlayacak onun ruhsal acısını dindirecektir?
Şimdi Sayın Dökmen’e şunu sormamız gerekir: psikiyatride bile tartışmalı olan ve gittikçe terk edilen nötr olma konusunu ön plana çıkararak başörtülülerin psikiyatrist, psikolog veya psikolojik danışman olamayacaklarını iddia etmeniz ne derece bilimsel etiğe uygundur acaba? Herkesin kendisine göre bir dünya görüşü vardır. Önemli olan hastalar arasında ayırım yapmamaktır. Nitekim Psikiyatri Meslek Etiği Kurallarının beşincisi şöyle der: “Ruh hekimleri görevlerini her durumda hastaları arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dini inanç, milliyet, etnik köken, ırk, renk, cinsiyet, yaş, toplumsal ve ekonomik durum ve benzeri farklılıkları gözetmeksizin yerine getirmelidir.”
Buna göre başörtüsü takıp takmamak değil, hastalara önyargıyla yaklaşmamak önemlidir.
Diğer taraftan sayın Üstün Dökmen’in psikiyatristin tarafsız olması gerektiğini söylemesi pozitivist bir bakış açısına sahip olduğunu göstermektedir. Ne yazık ki pozitivizm bütün bilimleri etkilemiştir. Pozitivizm inançları rafa kaldıran, bilimle inanç arasındaki bağı koparan bir felsefi sistemdir.
Nevzat Tarhan 24 TV Arafta Sorular programında Üstün Dökmen’in bu çıkışıyla ilgili şunları söylüyor:
“Bu arkadaşımız kendini aşamamış. Bence bunun adı mesleki narsizmdir. Kendini ve mesleğini danışanlarından üstün görmesi, bunu katı bir inanç olarak savunması, herkesin uymasını istemesi narsizmdir. Bu kişiler empati yapamaz. Bir psikoloğun kendi önyargılarını askıya alması gerekiyor. Bir konuda objektifim demeli. Kişiyi başörtülü başörtüsüz diye ayırmak onu kategorilendirmektir. Tıpkı ırkçılık gibi. Türkiye'de herkes aynı düşünecek demek totaliterliktir. Bu, tek tip insan ideolojisidir.”
21. Yüzyılda artık ayrımcılığın, böyle bir önyargının ve tek tip insan ideolojisinin yeri olamaz. Bu tür düşüncelere sahip olanların başörtülü ya da genel olarak dindar olan hastalarına tarafsız, önyargısız yaklaşması ne kadar mümkün olabilir?