Şefkat aşktan çok üstün bir duygu. her insanın fıtratına koymuş Rahim ve Rauf olan Rabbimiz. Ama kimisi yok etmiş bu güzel duyguyu, kimisi görmezden gelmiş. Kimisi de Akra b. Habis gibi bir tekme atmış uzaklaştırmış kendisinden. Akra b. Habis, Peygamberimizin torunu Hz. Hasan’ı öptüğünü görünce, kendisinin on çocuğu olduğunu ve hiçbirisini öpmediğini söylemiş. Bu zat, merhamet ve şefkati içinde besleyip büyütemeyen, çocuklarına yansıtamayan bir insan. Cahiliyeden kalma adaletini o zamana kadar henüz değiştirememiş bir kişi. Kim bilir belki de sonra değiştirmiştir.
Şefkati annelerden öğreniriz biz. Anneler çocuklarını her türlü tehlikeden korumak için çaba gösterirler. İşte bu şefkattir. Bu şefkat karşılıksızdır. Allah’ın Rahim ismi bu yüzden annelerde çok daha fazla yansır ve gözükür.
Yüce Rabbimizin insana bu şefkati vermesi, çocukların anneleri ve babaları tarafından korunup kollanmasına, eğitilmesine sebep olur. Ancak bu duygunun veriliş amacı, çocukları yalnızca dünyevî tehlikelerden korumak değildir elbette. Çocuğun dünyevî tehlikelerden korunması önemlidir şüphesiz. Ama asıl önemli olan, ebedî hayatlarının kurtulması için çaba göstermektir.
Bir anne-baba çocuğu sadece dünyevî ve maddî tehlikelerden korumaya çalışırken, uhrevî tehlikelerden korumaya çalışmazsa, bu şefkat asıl maksadı için kullanılmayan, kötüye kullanılan bir şefkat olur.
İnsan çocuğuna şefkat edip onu dünyevî ve uhrevî tehlikelerden korumaya çalışırken kendisini de unutmamalı. Yani kendisine de şefkati olmalı insanın. Buna yeni tabirle öz şefkat denmektedir. Öz şefkat üzerine yazan batılı yazarlar, insanın kendisine şefkatli davranarak bir çok sorunun üstesinden gelebileceğini ileri sürmektedir. Ancak bu araştırmalarda ve kitaplarda eksik olan bir yön var. O da öz şefkatin manevî, uhrevî boyutudur.
İnsanın yaptığı kötülükleri unutması, kendine nazik davranması, kendini affetmesi gibi hususlar öz şefkat olarak takdim ediliyor. Bunun insana iyi geleceği, insanı iyileştirici bir yönü bulunduğuna dikkat çekiliyor. Aslında bu da öz şefkatin, yani insanın kendisine şefkatli davranmasının tam anlaşılmadığını gösteriyor. İnsanın kendisine şefkati, kendisini sevmesi ve kendisine gelecek tehlikelerden kendisini uzak tutmasıdır. Tıpkı çocuğunu tehlikelerden uzak tuttuğu gibi.
Burada Bediüzzaman Said Nursi’nin 32. Sözde dikkat çektiği nefsi şefkat ile terbiye etme metodu önemli bir bakış açısı. Bu da nefsin kusurlarını görüp bu kusurları ıslah etmeye çalışmak, ona doğru olan yolu göstermek demektir. Bu metoda göre, bizi rahatsız eden kusurlarımızı görüp, bu kusurlarımızı affedip psikolojik olarak bir rahatlama sağlayabilir belki.
Ama insanın asıl öz şefkati, kusurlarını, günahları görüp durumunu düzeltmeye çalışmakla mümkün. Yani yaptığı yanlışlıkların yanlış olduğunu itiraf ve kabul edip ondan uzaklaşmak, onun tersi olan iyilikleri yapmak. İşte insanın kendine öz şefkati o zaman anlamlı hale gelir. Bu tarzdaki bir öz şefkat, yani kendimize şefkat, bizi kötülüklerden uzaklaştırır, günahlardan temizler.
O halde kendimize şefkatli davranalım. Öz şefkatli olalım. Ama bu kendimizi rahatlatmak için, iç çatışmalardan kurtulmak için değil, kendimizi ıslah edip dünyevî ve uhrevî tehlikelerden kurtulmak maksadıyla olsun. Yoksa bu öz şefkat değil, tabiri caiz ise, “köz şefkat” olur ve bize iki dünyada da azap verir.