Pozitivizm ile birlikte insanlık büyük bir değişim geçirmeye başladı. Bu değişimin etkileri hâlâ artarak devam etmektedir. Pozitivist anlayış insanın Allah ile bağını kesmiştir. Bilimsel bir bakış açısının sınırlarını aşıp çoktan bir inanç halini almıştır. Pozitivizmin hayatın ve biliminin her karesinde hakimiyetini kurmasıyla birlikte insanlık gittikçe dinin sağladığı iman, ibadet ve ahlak prensiplerinden uzaklaşmaya başlamıştır.
Pozitivist anlayış psikolojiyi, sosyolojiyi, sosyal psikolojiyi, antropolojiyi ve diğer bütün bilim dallarını etkilemiş, dikkatleri her şeyi ve insanı da yoktan var eden Allah’ın üzerinden, sanki her şeyin sahibi ve yaratıcısı kendisiymiş gibi insanın üzerine çekmiştir. Hümanizm, Komünizm, Darwinizm, Sosyal Darwinizm, Freudizm gibi -izimler inançsız bakış açılarını insanlığın zihnine empoze etmeye devam ettiği gibi, ateizm ve deizm gibi inançla ilgili sapıklıkların gittikçe yaygınlaşmasına önemli katkılar sağlamayı da sürdürmektedir.
Batı dünyasında, özellikle Amerika’da psikolojik bir kavram olan İngilizce ifadesiyle “self-esteem” kavramı 30-40 yıldır çok yaygınlaşmakta ve çocukların eğitimi de bu kavram üzere yoğunlaştırılmaktadır. Son zamanlarda öz şefkat üzerine çalışan psikologların çok eleştirdiği “self-esteem”nin; Türkçe’ye “öz saygı”, “benlik saygısı” , “öz güven” olarak tercüme edilen bu bakış açısının batı eğitiminde hakim olduğu, bizim gibi bu konularda Batıyı taklitte ileri giden Müslüman ülkeleri de çok etkilediği bir vakıa.
Kristin Neff Amerika’lı uzman bir psikolog. Türkçe’ye Öz Şefkat olarak tercüme edilen eseriyle tanınmaktadır. Kristin yıllarca çocuk eğitimde kullanılan bu tabirlerin kişilerde beklenen sonuçları doğurmadığını, yapılan araştırmalara dayanarak ispat etmektedir.
Yazar, “Öz Şefkat” isimli kitabının “Öz saygı Oyunundan Çıkmak” başlıklı bölümünde , Amerika’da öz saygı, öz güven, benlik saygısı eğitimleriyle ve yatırımlarıyla büyük yanlışlık yapıldığına dikkat çekiyor.
Şöyle diyor Neff: “Ruhen sağlıklı insanlar olmak için öz saygıya ihtiyacımız olduğu fikri Batı kültüründe öylesine yaygındır ki onu tehlikeye atacak bir şey yapacağız diye ödümüz patlar. Ne pahasına olursa olsun kendimiz hakkında olumlu düşünmemiz gerektiği söylenir.”
Ona göre, kendilerini gururla ve özel hissetmeleri için yüksek notlar vermeye teşvik edilir. öz saygısı, öz güveni yüksek olanların iyimser olduğu, öz saygısı düşük olan insanların ise yalnız, endişeli ve depresif olduğu kabul edilir.
Sonuç olumlu mu acaba? Hayır.
Milyonlarca dolarlık öz saygı eğitim programlarının uygulandığı Amerika’da istenen sonuçların elde edilmediği ortaya çıkmış durumda. Bu eğitimle amaçlanan şey, öz saygıları güçlendirilmiş çocukların zorbalık, suç, erken yaşta hamilelik, uyuşturucu kullanımı ve akademik yetersizlik gibi sorunlarının azalacağı düşüncesiydi. Bu konuda kadın dergilerinde yüzlerce yazılar yayınlandı, bunun nasıl kazanılacağı ile ilgili binlerce kitap yazıldı. On binlerce makalede öz saygı eğitimi körüklendi. Bu konuda yapılan araştırmalar, öz saygı eğitimi alan kişilerde beklenen sonuçlar hiç görülmedi hemen hemen. Büyük bir başarısızlıkla karşılaşıldı.
Başka bir ifade ile yüksek öz saygı ya da öz güvenin akademik başarıyı, iş performansını, liderlik becerilerini geliştirmediği, içki, sigara, madde kullanımı ve erken yaşta cinsellik gibi sorunları da engellemediği ortaya kondu. Zorbalık yapanların bile yüksek öz saygıya, yüksek özgüvene sahip oldukları anlaşıldı.
Kısaca ifade etmek gerekirse, yıllardır teşvik edilen, çocuklarda ve gençlerde İngilizcesi ile “self esteem”, Türkçesiyle öz saygı, özgüven oluşturma gibi hususların insanları daha ahlaklı, daha başarılı, daha kötü alışkanlıklardan uzaklaştırma teorisini çökerttiği görüldü.
Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi pozitivizm ve onun bir uzantısı olan hümanizmde aranmalıdır. Çünkü bunlar, dinlerin, dini inançların, dine dayalı ibadet ve ahlaki unsurların tamamen dışlandığı sistemleri ve eğitim modellerini oluşturmaya çalışmıştır. Pozitivizm ve hümanizm Allah merkezli değil, insan merkezli, akıl merkezlidir.
İnsan elbette değerlidir. Varlıkların en şereflisidir. Bu şeref kendiliğinden oluşmuş bir değer değildir. Allah öyle yarattığı içindir. İnsanın ve varlıkların Allah tarafından yaratıldığına inanmayan insanı adeta tanrılaştırmak için uğraştığı bir gerçektir. Benliğini, egosunu çok önemseyen , öz güven ve öz saygıyı pohpohlayan bir anlayış kibirli, sorumsuz, ayrımcı, kendisinin dışındakilere saygı, şefkat ve sevgi duymayan, kendinde tanrı potansiyeli olduğunu zanneden, fırsat bulduğunda zulümde sınır tanımayan bir insan türü çıkardı ortaya.
Batıdan alınan eğitim modellerine, psikolojik eğitimlerle çocukların yetiştirilmesine hiçbir süzgeçten geçirmeden kendimizi kaptırmamız, öz güveni tavan yapmış ama bencil, benmerkezci, maneviyattan uzak, şefkatsiz insanların yetişmesine sebep olmuştur.
Halbuki en son din olan İslam dini, insanı egoist ve bencil yapmaz. Yine insana değer verir, şerefli olduğunu söyler. Özgür bir birey olduğunu söyler kişinin. Bu özgürlüğü Allah’a kullukla sınırladığı için, insan sadece başkasına zarar vermemeyi değil, kendisine zarar vermemeyi öğrenir. Bu yüzden İslamî inan , ibadet ve ahlak eğitimi insanları öz saygı, öz güven, benlik saygısı eğitimleriyle sahip olmaları gereken güzel hasletlere kısa sürede ulaştırır, uzaklaşması gereken kötü hasletlerden ise uzaklaştırır.
Güzel bir İslami ibadet ve ahlak eğitimiyle kişi Allah’a inanan, Allah’ı seven, Allah’ın yarattığı bütün varlıklara da şefkatle muamele eden, diyergam, şefkat sahibi, iyiliksever, affedici gibi yüksek nitelikler kazanır. Böylece topluma ve kendisine faydası çok olan model bir insan ortaya çıkar.,