Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan tam 99 sene sonra Türkiye Ermeni toplumundan bir vatandaş kaymakam olarak atandı. Agos Gazetesi’nin internet sitesinde yer alan habere bir bakalım:
Türkiye Ermeni toplumundan bir isim Cumhuriyet tarihinde ilk kez resmi görev alacak. Geçtiğimiz yıl kaymakamlık sınavını kazanan 27 yaşındaki Berk Acar, girdiği mülakatta da başarılı olmuştu. Acar, Denizli'nin Babadağ ilçesinin kaymakamı oldu.
1995'te İstanbul'da dünyaya gelen Berk Acar, Özel Sahakyan Nunyan Ermeni Ortaokulu ve Işık Lisesi'ne gitti. 2020 yılında Bilgi Üniversitesi Hukuk Bölümü'nden mezun oldu. Avukatlık stajını Şişli'deki hukuk bürosunda yaptı. Daha sonra 110. Dönem Kaymakamlık sınavlarına girdi. 2021 Temmuz ayında Ankara'da yapılan yazılı sınavı, 13 bin 374 kişi arasından 72'nci sırada tamamladı. Mülakata 475 kişi çağrıldı. Berk Acar, mülakat sonucu açıklandığında da yine başarı listesine girdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nde 99 yılda ilk defa yaşanan bu olay, ülkemizin bu konuda Osmanlı Devletinden çok geride olduğu anlaşılıyor. Misak sitesinde yer alan haberde Osmanlı Döneminde bürokratik görevlerde bulunan Ermenilerden bahsediliyor.
Buna göre Ermeniler özellikle 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlı yönetiminde çok önemli görevlere atanmışlardır. 1821’deki Yunan isyanı sonrasında devlet bürokrasisi ve diplomasisinde tasfiye edilen Rumların yerini Ermeniler almış, 1910 Balkan savaşlarına kadar bürokraside ve de siyasette yoğun olarak Ermeniler istihdam edilmiştir. 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis’e bir çok Ermeni parlamenter girmiştir. Sadece bakanlık yapan Ermeni asıllı Osmanlı Vatandaşlarına bir bakalım:
Hariciye Nazırları: Aleksandros Karateodori Paşa (1878-1879), Gabriel Paşa ve Sava Paşa (1879-1880). Hazine-i Hasa Nazırlar: Agop Ohanes Kazazyan (1876-1891), Mikail Portakalyan Efendi (1891-1897), Ohanes Sakız Efendi (1897-1908). Niafia Nazırları: Ohanes Çamiç Efendi (1877-1878), Aleksandr Karateodori Paşa (1878), Sava Paşa (1878-1879). Orman ve Maadin Nazırları: Mavrokordato Efendi (1908-1909), Aristidi Paşa (1909). Ticaret ve Ziraat Nazırları: Bedros Kuyumcuyan Efendi (1880), Gabriel Noradonkyan Efendi (1908-1909)
Ayrıca bu tarihlerde bir çok Ermeni asıllı vatandaş Ayan Üyeliği, büyükelçilik, beylik, mutasarrıflık görevlerini yapmış. Şunu hatırlamak gerekir ki, 1. Meclis-i Mebusan’da 10, 2. Meclis-i Mebusan’da 11 Ermeni asıllı milletvekili vardı.
Şimdi başlığa bakarak konunun Said Nursî ile ne ilişkisi var diye soracaksınız. Aslında çok yakından bir ilişkisi var. Said Nursî 1908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet’ten sonra Meşrutiyet’i Doğudaki aşiretlere anlatmak için bir yolculuğa çıkmıştı. Doğu’da yaptığı bu Meşrutiyet’i anlatma gezisindeki karşılıklı sohbetleri Münazarat isimli eserinde toplamıştı. Buradaki bilgilere göre vatandaşlar Said Nursi’ye şöyle bir soru sorarlar:
Sual: Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur?
Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi... Zira, meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nev’i riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-ı müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslâmiyeden aktâr-ı âlemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip bini kazanan, zarar etmez.
Aslında Ermeni vatandaşların bürokraside yönetimde görev alması “maharet” ile ilgili bir meseledir. Münazarat Said Nursî bu konuya şu şekilde ifade ediyor:
“İşte şimdi salâhat ve mahareti, tabir-i âharla fazîleti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem’ edenler, vezâife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salahattir. San’atta maharet ise, müreccahtır.”
Sanatta maharetin tercih edilmesi gerektiğini bildiren Said Nursî, aslında her türlü görevde liyakatın ön plana çıkarılması gerektiğine dikkat çekiyor. Yönetimin her kademesinde yapılan görevlendirmelerde insanların hem dindar hem de kendi işinde maharetli, uzman olması en uygun olanıdır. Ama bu yoksa o zaman sahasında uzman liyakatli insanların tercih edilmesi gerekir. Bu Ermeni vatandaşımız her iki sınavda da ilk sıralarda başarılı olduğunu ispat etmiştir. Bir kişinin Ermeni, Yahudi vs. olması işini iyi yapmasına engel değildir. Görevini kötüye kullanan kim olursa olsun hiçbir görevde barındırılmaz.
Peygamberimiz( s.a.v.) Mekke’nin fethinden sonra Kabe’nin anahtarını, Yani Kabe ile ilgilenme görevini Hz. Abbas ve Hz. Ali’nin istemesi üzerine, bu görevi kaç nesildir yapan Kureyş’in Abdurdaroğuları’ndan olan ve fetihten önce Müslüman olan Osman b. Talha’ya vermişti. Tefsirlerimizde konuyla ilgili şu ayetin nazil olduğu rivayet edilmektedir:
“(Ey Müminler) Allah size) emanetleri ehline vermenizi etmenizi, insanlar arasında (ortaya çıkacak ihtilaflar huşunda hakemlik yaptığınız zaman da adaletle hüküm vermenizi emreder. Bakın, Allah size bir öğüt veriyor. Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.” (Nisa, 4/58)
Her türlü vazife bir emanettir. Bu emanete riayet edilmesi Allah’ın emridir. Gerek yazılı gerekse sözlü sınavlarda herhangi bir torpil ya da sahtekarlığa fırsat verilmemesi bu ülkenin istikbalini liyakatli insanlara teslim etme açısından önem arz ediyor.