Deprem bölgelerinden Maraş’ta bir küçük çocuk... Babasının mezarın başında... Ölümün ne olduğunu bilmiyor daha… “Baba Kalk gidelim” diyor. İnsanın yüreği nasıl dayanır buna. Bu sosyal medyaya yansıyan kısmı. Yansımayan binlerce çocuk mezarlarda babalarına annelerine aynı cümleyi söylemiştir: Anne kalk gidelim. Abla kalk gidelim. Abi kalk gidelim.
Hala korkuyor insanlar. Evlerine hiç giremeyenler var. Yeni girenler var. Yüksek katlarda oturanlar her an bir şey olacakmış gibi hissediyor. Çoğu insanlar yüksek katlardan daha güvenilir yerlere taşınmak istiyor.
Bir de sahtekar müteahhitler, ağır orta hasarlı binaları az hasarlı gibi göstermeye çalışmak için adamını bulmaya gayret gösteren ve hala rant peşinde konuşan aç gözlü yaratıklar var. Bunlara insan değil, canavar demek lazım.
Müstakil ev yaptırmak isteyenler çok fazla. Ama şehre yakın yerlerde şahıs arazileri fahiş fiyatlara ulaşmış. Devletimizin hazine arazilerini rantçılara fırsat vermeden vatandaşlara uygun fiyatlara satmasını ve yalnızca tek ve iki katlı müstakil evler yapılması için kullanılmasını temin etmesini temenni ediyorum.
Bayram’ın ilk günü Osmaniye’ye gittim. Annemi ziyaret ettim. Osmaniye’de depremde bin kişi şehit olmuş. Resmi rakamlara göre. Halk çok daha fazla diyor. Depremde ağır hasar alan binalar bir hayli fazla.
Dönerken Nur dağına uğruyoruz. İçinden geçerken ana yol üzerinde yıkılan binaların büyük bir kısmının enkazları temizlenmiş. Ama bir de ağır hasarlı binalar var ki, insana hala depremin dehşetini hatırlatıyor, sokaklar boş. Neredeyse sağlam bina kalmamış gibi. Varsa da çok fazla değil. Bir kısmı zaten TOKİ binaları.
Bir petrolden arabaya mazot alıyorum. Çalışana sordum. Kaç kişi vefat etti, şehit oldu diye, 12 bin kişi dedi. Bilmiyorum doğru mu yanlış mı?
Sevindirici olan ise, çadırlar azalmış, üç tane çok büyük konteyner kent kurulmuş. Kalan insanlar en azından biraz da olsa sığınacak bir yer bulmuş. Esnaf kalmamış. Çarşı bitmiş.
Birkaç gün önce de GAPDER derneği olarak Adıyaman’a gitmiştik. 40 aileye dernek olarak katkı sağlamak nasip oldu.
Bir köye gittik. Köyde hemen hemen bütün tek katlı binalar hasar almış. Herkes çadırda. Kimisi şehirdeki evleri de, köydeki evleri de ağır hasarlı olduğu için ahırları düzenlemişler, oraya sığınmışlar. Camiler ağır hasarlı. Çadırdan mescidler yapılmış.
Adıyaman’da şehir merkezinde yol üzerindeki binalar ya yıkılmış, ya ağır hasarlı. Tek tük sağlam kalanlar da var. Ancak şehir savaştan çıkmıştan beter bir halde. Eskiden cıvıl cıvıl olan çarşıda çok yıkıntı var. Sağlam olan dükkanlar açılıyor artık.
Ve Adıyaman Mezarlığı. Depremin dehşeti mezarlıkta ortaya çıkıyor. İsimli isimsiz binlerce mezar. Vefat edenlerin yakınları, ciğeri yanmış insanlar feryat ediyorlar hala.
Harap olmuş binaları, şehit olmuş insanları, hala çadırlarda yaşama tutunmaya çalışanların durumlarını gördükçe gözyaşlarına hakim olamıyor insan. Rabbim bu ne dehşetli bir imtihan.
Deprem bölgesinde şekerler tat vermedi bu bayram, tatlılar boğazlardan geçmedi.
Bahar gelmiş her yere. Her taraf yemyeşil olmuş. Çiçekler açmış dağlarda, bayırlarda, ovalarda. Ama o çiçekler toplanmış, mezarlıklarda şehitlerin mezarlarına konmuş.
Rabbim bir daha böyle felaketler yaşatmasın milletimize. Başta idarecilerimiz olmak üzere, inşaat işiyle uğraşanlara da ibret almayı nasip etsin.