Çocuklarımız, gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru yavrularımız.. Bugünlerde herkes çocuklardan şikayetçi. Bir arkadaşla konuşuyoruz. Çocuğum ders çalışmak istemiyor diye yakınıyor. Telefonda oyunlara takılıyor mu diye soruyorum. Evet diyor. Hem de bağımlısı olmuş. Ama artık yeter demiş baba. Ev İnternetini kapatmış. Ama yine çocuk derse çalışmak istemiyormuş.
Zaten yıllardır bağımlısı olduğu bir şey, onun elini kolunu bağlıyor. Bağımlılık ciddi bir problem. Oyunlar kişilere haz veriyor. Hazza alışan bir kimse elem verici şeylere yaklaşmak istemiyor.
Derse çalışmak emek demektir, gayret demektir. Zordur insanın konulara odaklanması. Çocuklar ve gençler derse çalışmayı elem verici olarak görüyor bu yüzden uzaklaşıyor.
Çocuklar neden böyle oluyorlar? Gençler niçin zor olan şeylerden kaçıyorlar?
Küçük yaşlarda çocuklar nasıl yetiştirilirse büyüyünce de aynısı oluyorlar..
Şimdilerde bakalım annelere. Daha bebek denecek yaştaki çocuklara sussun ve biraz yemek yesin diye telefonlardan çizgi filmler açmayan yok gibi. Biraz yaşları ilerlediği zaman küçük küçük oyunlarla oyalanıyorlar. Bir müddet sonra eline bir telefon ya da tablet veriliyor çocuğun.
Oradan çok tehlikeli, bağımlılıkla birlikte insana birçok açıdan zarar veren oyunlara alışmaya başlıyorlar. Anne komşuda, ya da işte. Baba işte. Çocuk okuldan geliyor eve. Telefon elinde. Wi-fi de açıksa o çocuğun ne gibi sitelere girdiğini, ne gibi hayati tehlikelere sahip oyunları oynadığını kim bilebilir?
Böylece çocuk çalışmada birazcık zorlukla birlikte çok büyük bir haz olduğunu deneyimleyemiyor. Güya okula gidiyor. Ama okula niçin gittiğini, okuldaki eğitim ve öğretimin ne işi yaradığını bilmiyor. Okul bitiyor. Çoğu iyi bir üniversiteye, iyi bir bölüme giremiyor. Bir işte çalışmak istemiyor. Oturayım masada, maaş alayım derdinde çoğu genç.
Yani hazzın peşinde. Gayretteki, çalışmadaki hazzı tatmadığı için gayret etmeden, havadan kazanç elde etmeyi hayal ediyor. Eline geçen üç beş kuruşla bahis ve kripto oyunlarına girip zengin olma hırsı peşinde koşuyor. Halbuki böyle bir dünya yok. Çalışmadan kazanmak meşru yollardan gerçekleşecek bir şey değil. Haram yoldan elde edilen paranın ise hayrı dokunmaz kimseye.
Gençlerimizin çoğu el bebek gül bebek büyütüldüğü için hiçbir iş yapamıyor. Bir gelecek vizyonu yok.
Çocuklarımızın oyun ve eğlence peşinde koşan, çalışmaktan haz almayan kimseler olmasını istemiyorsak, onları küçükten eğitelim.
Çocukları sevmek lafla olmaz. Çocukları sevmek onların eline telefonları verip de susmalarını sağlamak değildir. Tam aksine çocukları sevmek, onları telefonların ve oyunların insafına terk etmemekle olur.
“Saldım çayıra, Mevlam kayıra” demek ve çocukları tam serbest bırakmak çocukları sevmek değildir.
Çocukları sevmek onlarla birebir ilgilenmekle olur. Onlara her gün belirli bir zaman ayırmakla olur. Biz onlarla ilgilenirsek onlar çizgi film kahramanlarını değil, gerçek kahramanları olan anne ve babasını örnek alır.
Sadece karnını doyurmak ve güzel elbiseler giydirmek değil çocukları sevmek. Onların fiziki ihtiyaçlarını karşıladığımız kadar ruh ve kalplerinin de ihtiyaçlarını karşılamakla gerçekten onları sevdiğimizi gösteririz. Haz almanın sadece bedensel değil, akli, kalbi ve ruhi yönlerinin de olduğunu göstermekle sevgimizi yüce boyutlara taşımış oluruz.
Onlara zaman ayırırsak, gerçekten onlarla bizzat biz ilgilenirsek, onları telefon bağımlısı yapmazsak işte o zaman onları gerçekten sevdiğimizi göstermiş oluruz.
Biz, hepimiz kendimize şu soruyu soralım: Biz gerçekten çocuklarımızı seviyor muyuz? Bu soruya vereceğimiz cevap bizim çocuk eğitimde yeni bir metot belirlememize sebep olacaktır.