Yasin Ceylan ODTÜ’de felsefe profesörü. Ama bir farkı var. İmam Hatip Lisesi mezunu, Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü (Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi), Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Edinburgh Üniversitesi'nde doktorasını tamamlamış, ODTÜ Felsefe Bölümü'nde çeşitli akademik ve idari görevler alarak 1996 yılında Profesör olmuş. Yurt içi ve yurt dışı alanlarda birçok yayını bulunan ve şu anda emekli olan Ceylan, ODTÜ'de yarı zamanlı olarak ders vermeye devam ediyormuş.
Yasin Ceylan’dan bahsetme sebebim, onun 2017 yılında Haber Türk gazetesine bir röportaj vermiş olması ve bu röportajda deizmin ortaya çıkış sebeplerini zikrederken İslam ile Hristiyanlığı aynı kefeye koyması.
Dilerseniz o tarihli gazetenin röportajından takip edelim. Bir soru üzerine önce deizmin ne olduğunu anlatıyor sayın profesör ve güzel bir açıklama yapıyor. Ona göre deizm, tüm evrenin gerisinde hareket veren bir güç olduğuna inanan bir Tanrı inancıdır. Ancak bu Tanrı insanların ilişkilerine karışmaz. Sadece ilk hareketi verir, dolayısıyla bir elçi göndermez, kutsal kitap göndermez. Yasaklar koymaz. Bir Tanrı vardır ama sadece evrene başlangıç hareketi veren bir kudrettir. Gençlerin neden deizme yönlendiğiyle ilgili ben bir araştırma yapmadım ama Batı basınında da bu tür makaleler çıkıyor.
Sayın profesör daha sonra kutsal kitaplar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın, Kutsal kitaplardaki metinlerin bilimlerle çeliştiğine inananların sayısının arttığını iddiâ ediyor ve Batı’da, modern çağda artık geleneksel Hristiyanlık inancındaki Tanrı’yı kabul eden, kiliselere giden çok az kişi kaldığına vurgu yapıyor.
Bu cümlelerinde tek dikkat çeken husus, kutsal kitaplardaki metinlerin bilimle çatıştığına inanların sayılarının arttığını iddiâ etmesi. İncil ve Tevrat’ın tahrif edildiğini bizzat bize Kur’an söylüyor. Üstelik her iki kitabın da orijinal dilleriyle nüshaları bulunmamaktadır. Her iki kutsal kitabın en eski nüshaları Yunancadır. Bu yüzden içinde bilim ve inanca ters birçok hususların olması kaçınılmazdır. Ama Kur’an öyle değildir. Kur’an’ın orijinal Arapça nüshaları vardır. Evlerimizde okuduğumuz Mushaflar bu Arapça nüshalardır. Bu yüzden Kur’an hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Kur’an’ın bilimle çatıştığı ise asla söylenemez. Çünkü Kur’an doğrudan bir ilim kitabı değildir. Ama bir çok bilimlere işaretler vardır. Kur’an insanları varlıklar üzerinde düşünmeye ve ilim öğrenmeye teşvik etmektedir. Bu yüzden Kur’an’da bilimle çatışan bir husus yoktur.
Sayın emekli profesörün, bazı gençlerin deizme kayma sebeplerini açıklarken de kafasının İslam dini konusunda gerçekten karışık olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuyu açıklarken şöyle diyor:
“Bunu Sami dinlerinin kısıtlayıcılığına, insan zihnini belli kalıplara sokmasına bağlıyorum. İnanç devri kapandı, insanlar artık bilgiyle hareket etmek istiyorlar. İnancın yerini bilgi ve sorgulama aldı. “Hayır ve şer hepsini Tanrı yaratmış” diyorlar. Birçok rasyonel insan “Peki, şer’i niye yaratmış olsun, bu kötülüklerin gerisinde niye Tanrı olsun” diye soruşturuyor ve sonunda Semavi dinlerdeki Tanrı’ya karşı sempatisini yitiriyor. Hristiyanlıkta da, İslam’da da böyle oldu. İnsanlar rasyonelliğin daha güçlü olması sebebiyle Sami dinlerindeki Tanrı’dan uzaklaşıyorlar.”
Dini eğitim almış bir kimsenin İslam’ı, tahrif edildiği Kur’anca sabit olan diğer dinler kategorisine sokarak yorum yapmasını anlamak mümkün değil. Yasin Ceylan, okuduğu batı ve Yunan felsefesinden çok etkilenmişe benziyor.
Her şeyden önce İslam diğer dinler gibi aklı kısıtlamıyor, soru sorulmasını, bilimi ve düşünmeyi teşvik ediyor. Hristiyanlıkta kilise baskısının düşünme ve bilimin önünde nasıl bir engel teşkil ettiğini bir felsefeci bizden çok daha iyi bilir.
İnanç devri kapandı iddiasında bulunması ve inancın yerini bilginin aldığını ileri sürmesi ise, onun da pozitivist bir inanca sahip olduğunu gösteriyor. Pozitivizm bütün bilimleri etkilemiş bir felsefî akım. Bu yüzden dinin yerini akıl ve deneyle ulaşılan bilimlerin aldığını iddia eder.
Allah’ın şerri niçin yarattığı sorusunu ise herkes soruyor, Batılılar daha çok soruyor. Diğer dinlerde bunun cevabı verilemiyor olabilir. Ama İslam’da bunun cevabı var. Dolayısıyla deist olanlar, bunun cevabını bilen Müslümanlar değil, genellikle Hristiyanlardır. Çünkü Müslüman bir kimse hayrın da şerrin de Allah tarafından niçin yaratıldığının sebebini bilir.
Asrımızın büyük İslam alimlerinden Said Nursi, Mektubat isimli eserinde(12. Mektupta) bu konuyu enine boyuna ele alıyor. Ona göre şerrin yaratılması şer değil, şerrin işlenmesi şerdir (halk-ı şer şer değil, kesb-i şer şerdir). Örneğin ateşin çok faydaları var. Ama bir insanın yangın çıkarıp da bundan zarar görmesi şer diye, ateşin yaratılmasını şer olarak görmek mümkün değildir. Yaratılış genel neticelere bakar. Bazı insanların zarar görmesi genel faydalı görmezden gelmeyi gerektirmez. Aynı şekilde kötülükleri ve kötülüklere sevk eden şeytanları da böyle düşünmek mümkündür. İnsan bu dünyaya imtihan için gönderildiğine göre, şer olmasa, insan iradesiyle kötülüğe yönelmese o zaman dünyanın bir sınav yeri olmasının bir anlamı kalmazdı. Bu yüzden şeytanın yaratılması şer değil, ama şeytana uymak şerdir.
Ayrıca musibetler, bazı zulüm ve haksızlıkların olduğu bir vakıa. Ancak bunların da musibete uğrayan kişiler hakkında şer olduğunu iddia etmek doğru değildir. Deprem gibi musibetlerden zarar gören kimseler, ya da zalimce öldürülen insanlar da geçici dünya hayatları sona erse de ebedi hayatta sonsuz mükâfatlara mazhar olacaklardır. Müslüman kimse, Kur’an’da bildirildiği gibi hoşa gitmeyen nice olaylarda büyük hayırlar, hoşa giden bir çok olaylarda da şerler olabileceğine inanır.
Yani Müslüman bir kimse için Hristiyanlarda olduğu gibi bir şer problemi yoktur. Bu sebeple bir Müslüman deist olmaya yönelmez. Batı’dan moda olarak gelen deizm, Müslümanlar arasında çok yaygın değildir zaten. Ama Batı’da ortaçağdan beri yaygın olan bir akımdır. Üstelik kökleri antik Yunan’a kadar dayanmaktadır.
Bu yüzden İslam dini bu tür konulara yaklaşımında Hristiyanlıktan ayrıldığından ikisini aynı kefeye koymak İslam’ı gerçekten iyi bilmemek anlamına gelir. Hristiyanların kendi dinlerindeki çelişkilerden ve birçok soruya cevap verememesinden dolayı Allah’tan uzaklaşıp deist, ya da ateist olduğu veya bazılarının da İslam'a geçtiği bir realite. Ama Müslüman olan bir kimsenin deizme yönelmesi yaygın olan bir durum değil. Eğer yönelenler varsa, onlar da dinimizi tam öğrenemeyen kimselerdir diye düşünüyorum.
Profesör Yasin Ceylan’ın diğer bazı iddialarını da bir sonraki yazımızda ele alalım inşallah.