Hz. Muhammed (s.a.v) peygamber olmadan önce de “el Emin” sıfatına sahipti. Herkes onun “emin”, yani, “güvenilir” bir kimse olduğunu biliyordu. Asla yalan söylemezdi. Dürüsttü. Ticaretle uğraşan Hz. Hatice Muhammed’i (s.a.v) kendi kervanının başına getirmesinden sonra, çok büyük kârlarla dönmesi üzerine onun dürüst ve güvenilir bir kişi olduğunu anlamıştı. Böyle içi-dışı bir, güvenilir bir kimseyi bulmak zordu. Bu yüzden arada 15 yaş fark olmasına ona evlenme teklifinde bulundu. Bu evlilik kısa sürede gerçekleşti.
Bugün “emîn”, “güvenilir” bir insan olmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Toplumumuzun en büyük sorunlarından birisi de ne yazık ki güvensizlik. Geçenlerde bulunduğum şehirde bir berber dükkanın camında şöyle bir yazı asılmıştı. “güvenilir bir çırak aranıyor.”
Bugün anne - babaların üzerine düşen en önemli görevlerinin başında çocuklarının “güvenilir olmalarını” sağlamak geliyor. Niçin? Çünkü güvenilir olmayan bir kimse, ne iyi bir eş olabilir, ne de iyi bir meslek sahibi olabilir.
Çok dürüst bir arkadaşım vardı. Aynı zamanda çalışkandı. Bana güven vermeyen kimseleri, ağızlarıyla kuş tutsalar, en yakınım da olsalar asla başkasına, bir işe tavsiye etmem. İşte bu kişi yaklaşık 35 sene önce bir yerde çalışmak istedi. Ben vesile oldum özel bir şirketin patronunun şoförlüğünü yapmaya başladı. Patron onun dürüst ve güvenilir bir kimse olduğunu fark edince, banka işlerini yapmak için ona imza yetkisi bile vermişti. Gel zaman git zaman bu dürüst ve güvenilir arkadaşım, müteahhitlik yapmaya başladı. Bu dürüstlüğü ve güvenilirliği sayesinde kısa sürede zengin oldu.
Bir başka örnek İstanbul’dan. Bir delikanlı 18 yaşında İstanbul üniversitesinin bir fakültesini kazanmıştı. Ekonomik durumu iyi olmadığı için Tahtakale mevkiinde bir konfeksiyoncunun yanında çalışmaya başladı. Dersinin olmadığı günler orada çalışıyordu. Patron yeni elemanı gözlemliyordu. Öğrenci işi kendi işi gibi yapıyor, dürüst hareket ediyor, güven veriyordu. Birkaç sene böyle çalıştıktan sonra dükkan sahibi o öğrenciyi yirmili yaşlarının başında işine ortak etmişti. Böylece güvenilir olmak, dürüst olmak bir öğrencinin genç yaşta iş sahibi olmasına sebep olmuştu.
Babam dürüst ve güvenilir bir insandı. Bir dostu onu bir pastaneye ortak etti. Ortağı hiç dükkana gelmezdi. Ayda yılda gelirse de müşteri gibi gelirdi. Ben o zaman ortaokul öğrencisi idim. Babam dükkandan kendi hesabına harcadığı tuvalet parası bile olsa, beş-kuruş on kuruş da olsa, bir deftere yazardı. Bana da aynı şeyi söylerdi. Kendisine güvenen ve dükkanına ortak eden kimsenin güvenini sarsmamıştı. Babam da işe aldığı kimseleri bir hafta çalıştırır, çeşitli şekillerde güvenilir bir kimse olup olmadıklarını tespit ederdi. Eğer güvenilir değillerse onları işe almazdı.
Güvenilir, dürüst insanlar, ister erkek-ister kadın olsun fark etmez- evlilik hayatlarında da mutluluğu yakalayan insanlardır. Çünkü herkesin aradığı şey, sevgiyle birlikte güvenilir bir kişiliktir.
Bugün okullar “başarılı” olmaya odaklanmış öğrenciler yetiştirmeye çalışıyor. Bir okulun iyi okul olması, sınavlarda başarı gösteren öğrencilerin çok olmasına bağlı olarak gösteriliyor. Belki başarılı öğrenci yetiştirebilirler. İyi mühendislikler, iyi tıp fakülteleri kazanmış bireyler çıkarabilirler. Bu güzeldir de. Ama bunlar güvenilir birer insan olarak topluma kazandırılmazlarsa, -hangi göreve gelirlerse gelsin-, görevlerini kötüye kullanmaları, devleti ve şahısları dolandırmaları kuvvetle muhtemeldir.
Güvenilir bir insan olmanın en büyük faydası önce insanın kendisinedir. Sonra kurduğu yuvaya, sonra topluma ve devletedir. İşte İslam’ın amaçlarından birisi de güvenilir bir fert, güvenilir bir aile bireyi, güvenilir bir toplum oluşturmaktır. Müminin anlamı da Allah’a güvenen ve insanlara güven veren demektir zaten.
Güven, sevginin en önemli sebeplerindendir. İnsan güvenliği insanı sever. Ancak güveni istismar eden kimseler de vardır. insanların önce güvenini kazanıp sonra onların mallarına, canlarına zarar veren kimselerdir bunlar. Bu yüzden güvenilir insan olmak gerekir. Ama herkesi de kendimiz gibi zannedip güvenmek en büyük zaaf noktalarımızdan birisidir.
Gençlerimize, çocuklarımıza güveni yaşayarak göstermek gerekir. Çocuklar anne-babalara güvenmeli ve asla güvenleri boşa çıkmamalı. Çocuklara yapamayacağımız ya da yapmayacağımız bir şeyin sözünü vermek ve sonra da yapmamak yalancı durumuna düşmek demektir ve güveni kökünden sarsıcı bir durumdur.
Güvenilir çocuklar yetiştirdiğimiz zaman, onlar hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar, sevilen, aranan ve başaran kimseler olacaklardır. Başarı güven getirmez ama, güven başarı getirir. O güvenilir kimseler aynı zamanda mutlu bir yuva kurabilirler. Bu da benim altmış yıllık tecrübemin özetinin özeti olarak kabul edilebilir.