Şefkat, kötü bir durumun ortaya çıkmasından korkmak, korkuya varacak derecede sevmek, merhamet etmek anlamına gelir. Dünyanın en şefkati varlıkları annelerdir. Şefkatte fedakarlık, kahramanlık ve cesaret vardır.
Modern zamanlarda bu yüksek şefkatin büyük ekseriyette annelerde inkişaf etmediği, küllendiğini söylemek mümkün.
Ya da medyanın, son günlerde sosyal medyanın, filmlerin, dizilerin etkisiyle bu şefkatin Said Nursi’nin ifadesiyle “suiistimal edildiği” de bir gerçek.
Feminizmin, kadın hareketlerinin de etkisiyle bazı kadınların “anne” olmak istemedikleri bir realite. Bazıları da “anne” olmalarına rağmen, çocuklarını küçük yaşta terk etmek gibi bir yanlışlığının içine düştükleri çok görülüyor. Bu tip kadınlarda aslında fıtratlarında var olan “şefkatin küllendiği, inkişaf etmediği” anlaşılıyor.
Bazı kadınlarda şefkat var ama Said Nursi’nin ifadesiyle bu tür kadınlar, “şefkati suiistimal” ediyorlar; yani kötüye kullanıyorlar.
Peki annelerin şefkatlerini kötüye kullanmaları nasıl oluyor?
Tekrar baştaki tarife dönecek olursak, şefkat kötü bir durumun ortaya çıkmasından korkmak, korkuya varacak derecede sevmek demekti. Bazı annelerin şefkatin gereği olarak en büyük korku ve endişesi, çocuklarının iyi bir meslek sahibi olamamaları.
Bu yüzden babanın da parasal desteği ile çocuğun en iyi şekilde eğitim alması sağlanıyor. Özel okul, kurs, özel ders vs. Peki amaç ne? Amaç, gelecekte meslek sahibi olmak hususunda kötü bir durumun oluşmasını önlemek. Yani çocuğu karşılaşabileceği dünyevî tehlikelerden korumak. Bu anlayış, çocuğun yüzünü tamamen dünyevî olana çevirmek demek.
Aslında herkes çocuğun iyi bir meslek sahibi olmasını ister. Bunun için de elinden gelen gayreti gösterir. Bunda bir anormallik de yok. Annelerin şefkatin gereği olarak çocuklarını dünyevi olarak ileride ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalmasını istemez. Bu yüzden gayret eder.
Problem olan nokta ise, çocukların manevî eğitimlerinin ihmal edilmesi. Yani yalnızca gelecekteki dünyevî bir tehlikenin düşünülmesi. Halbuki Allah’ın verdiği bu şefkat, sadece meslek sahibi olamamasından korkmayı değil, cehennem gibi bir çukura düşmesinden de korkmayı gerektirir. Hem de cehenneme gitmesinden korkma hususunda daha dikkatli ve hassas olarak. Çünkü çocuğuna dünyevî amaçlar için her türlü imkanı sağlayan bir anne, eğer ahiretini, ebedî hayatını kurtarmak için kılını kıpırdatmıyorsa, işte Allah’ın ona verdiği o mükemmel şefkati kötüye kullanıyor demektir.
Çocuğun iman, ibadet ve güzel ahlak eğitimini ihmal eden bir anne-baba hakkında o çocuk ahirette şikayetçi ve davacı olacaktır. ”Neden benim imanımı kurtaracağım, ibadetimi yapacağım ve güzel ahlak sahibi olacağım dini bir eğitim vermediniz” ve “para kazanacak bir meslek sahibi oldum ama ahiretimi kaybettim” diyecektir.
Ayrıca iyi bir iman, ibadet ve güzel ahlak terbiyesi almayan bir çocuk, annesinin gösterdiği bu yanlış şefkat yüzünden ona gerekli hürmet ve saygıyı göstermeyecek, anne-babasına isyan eden bir kimse olacaktır.
Halbuki bir anne şefkatini doğru kullanarak çocuğuna meslek edinmesi hususunda destek olduğu gibi, imanını kuvvetlendirmede, ibadet ve güzel ahlak hususunda da destek olursa hem dünyevî hem de uhrevî olarak mutluluğun kapılarını aralamış olur.
Çocuklara küçük yaşta vereceğimiz iman, ibadet ve ahlaka dair eğitimin onun ruhuna atılmış çekirdekler olduğunu da unutmayalım. O çekirdekler ucu cennet bahçelerine kadar uzanan ağaçlar olacak, iki dünyada da güzellikler içinde yaşamasına sebep olacaktır.
Bu yüzden okulların başladığı şu günlerde anne-babalar olarak ellerimizi şakaklarımızın arasına koyup kendimize şu soruyu sormalıyız:
Ben acaba şefkatimi doğru mu kullanıyorum, yanlış mı, iyiye mi kullanıyorum, kötüye mi?
Vereceğimiz cevaba göre kendimizi gözden geçirmemiz ve çocuğumuzu ebedî tehlikelerden de korumayı kapsayacak şekilde yeni bir yol haritası çizmemiz gerekir.