Türkçemize bilinçli farkındalık olarak tercüme edilen ve Budizmin meditasyon esaslarından birisi olan mindfulness aslında dikkati şimdi zamana vermek anlamına gelir. Nedense tercüme edenler bunu farkındalık olarak çevirmeyi tercih etmişler. Budizm Batı’nın merceği altında olduğu için, onda buldukları her şeyi hayatlarına katmak istiyor batılılar. Farkındalık meditasyonu da bunlardan birisi.
Dikkatimizi bir nokta üzerinde odaklamak zor ve önemli bir iştir. Ancak dikkatimizi şu anda ne ile meşgul isek, ne durumda isek onun üzerine yoğunlaştırmamız gerekir. Bizim şu andaki yaşantımızı, içinde bulunduğumuz durumu geçmiş ya da gelecek düşüncelerinin bulandırmasına da izin verilmemelidir. İnsan şu anı yaşıyor. yaşadığı anın detayları üzerinde dikkatini yoğunlaştırmalı diyor bu anlayış. Farkındalık meditasyonlarında geçmiş ve gelecekle ilgili düşünce sayısında düşüş olduğu tespit edilmiş.
Ben üniversite okurken dikkatimizi bir yere odaklamanın ne kadar önemli olduğunu fark etmiştim. Ve dikkat denemeleri yapıyordum. Bir şeye dikkatini veremezsen o şeyi anlayamazsın, yaşayamazsın. Dikkat önemli. Ancak farkındalık meditasyonu da Budizmin mirası olduğu için, bunu tamamen dünyevi amaçlar için kullanmayı öğretiyorlar. Bu yüzden de bu tür meditasyonlar insanı fiziksel ve zihinsel olarak değiştirme ve geliştirmeyi hedefliyor.
Farkındalık olayında da geçmiş ve gelecek kaygı ve düşüncelerini öteleyin anı yaşama, yaşadığı ana, şimdiye odaklanma denemeleri, bir bakıma insanı dünyevi kaygılardan bir nebze de olsa uzaklaştırırken, insan böyle geçmiş ve geleceği hesaba katmadan, yakın ve uzak geçmiş hakkında endişelerden ve korkular duymadan yaşamasının da imkansız olduğunu hesaba katmıyor.
Anı yaşamak, andan zevk almak insani bir vasıf değildir. Asrımızın mütefekkirlerinden Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, insan geçmişle de gelecekle de alakalıdır. Çünkü insanda akıl var. Hayvanlarda ise akıl olmadığı için yaşadığı anın zevk ve lezzetini, ya da acısını hisseder. Ondan öncesini ve sonrasını hissedemez, bilemez, anlayamaz.
İlginç bir şekilde insan dünyevi gelecek endişesi yaşadığı gibi, uhrevi gelecek endişesi de yaşar. Bu ikinci endişe ise Said Nursi’nin ifadesiyle hakiki, gerçek olan endişesidir. İnsanın dünyevi, yakın gelecekle ilgili de mecazi endişeleri olabilir. Bunlar daha hafif endişelerdir. Bu endişe ve kaygılar onun hayatını düzene sokmasını, disiplinli çalışmasını, ciddi gayret etmesini sağlar. Diğer taraftan geçmişteki hataları görür, ah der, üzülür ve onları bir daha yapmamak üzere Allah’a söz verir.
Diyorum ki, insanın esas bunun farkında olmalıdır. Ben de farkındalık anlayışı ile şunları sormak istiyorum kendime:
Hayatın bir şimşek gibi geçiyor farkında mısın? Şimdi ile zihnini meşgul ederken, bir gün bir an, bir şimdi zamanında ölüm gelecek farkında mısın? Sen şimdinin detaylarında boğulmuşken ölüm geldiğinde bir daha şimdi olmayacak, bunun da farkında mısın?
Bu Budist meditasyon felsefesi tam da batının armağanı olan “Ye iç, eğlen, şimdiyi düşün, gerisini boş ver” anlayışıyla nasıl özdeşleşiyor ve sana çok tanıdık geliyor farkında mısın?
Senin bu dünya için yaratılmadığının farkında mısın? Hemen şimdi bunun farkında olmazsan, hayatının bir böcek, bir sinek bir inek hayatından daha kötü ve alçak bir şekilde geçtiğini de fark edemeyeceksin.
Farkındalık iyidir, hoştur. Ama eğer ahireti hatırlatmıyor, insanı sadece bu dünyada yaşayan bir hayvan gibi algılatıyorsa, bu da boştur. Acaba farkında mısın?