Düşman belli olsa, ona göre mücadele edilir. Ama düşman gizli ise, nifak iş görüyorsa, suret-i haktan görünüyorsa onunla mücadele etmek en zor iştir.
15 Temmuz darbe girişimine kadar FETÖ’nün dış mihraklarla işbirliği yaparak ülkenin seçilmiş hükümetine darbe yapabileceği kimsenin aklına gelmezdi. Çünkü herkese şirin gözüküyorlardı. İnsanları din ile tuzağa düşürüyorlardı.
Bizim milletimizin en zayıf olduğu hususlardan birisi de dindir. Birisi çıksa ve kendisini seyyid olarak tanıtsa peşine bir sürü adam takılır. Ondan bir şeyler ummaya başlarlar. Seyyid olduğunu iddia eden kişi ise onları maddî-manevî sömürür.
Birisi çıksa çeşitli hilelerle kendisinin keramet sahibi bir evliya olduğunu söylese binlerce insan peşine düşer. Din konusunda sorgulayıcı bir özelliğimiz yok. Körü körüne bağlanma çok yaygın. O da insanlarımızın saflığından, dine hürmetinden ileri geliyor.
Fetöcülerin insanları aldatması da hep dini istismar ederek oldu. Dine hürmetkar olan vatandaşlarımız dinlerini öğrensinler, hem de okuyup adam olsunlar diye çocuklarını bunların okullarına, yurtlarına göndermeye başladı. Ülkemizin en zeki çocuklarını küçük yaşta alarak din eğitimi adı altında beyinlerini yıkayıp sorgulayıcı özelliklerini dumura uğrattılar. İmam diye tabir edilen başlarındaki bağlı oldukları kişilerin emirlerini sorgulamadan yerine getirmek üzere kurgulandılar.
Kimisi asker oldu, kimisi polis oldu, kimisi de çeşitli kuruluşlarda görevler aldı. ÖSYM’ye yerleştirilenler aracılığıyla sorular çalındı ve kendi öğrencilerine cevapları ezberletildi ve böylece en iyi üniversitelere yerleştiler ve devletin en üst makamlarına kadar geldiler. Mahkemeler yeri geldiğinde örgüt mensuplarını serbest bırakmakla yükümlü hakimlerle dolduruldu.
15 Temmuz Hain Darbe girişimi oldu. Amaç Türkiye Cumhuriyetini maşası oldukları dış güçlere teslim etmekti. Elbette kendileri de önemli görevlere getirilecekti. Darbe girişiminin FETÖ askeri yapılanmanın başı çektiği küçük bir grup tarafından yapıldığı anlaşılmıştı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın işaretiyle halk, kendi seçtikleri siyasetçilere ve ülkelerine sahip çıktı. 250 kardeşimiz Fetöcülerin açtıkları ateş sonucunda şehit oldu. Binden fazla vatandaşımız yaralandı, gazi oldu.
Türkiye büyük bir badire atlatmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hain darbe girişiminin üzerine cesaretle gitmesi sonucunda darbeciler yakalandılar. Aradan yedi sene geçti ama darbe girişimin etkisi hâlâ devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 350 milyar dolar zarara uğratıldı. En Büyük zararı da dini cemaatler gördü. Meydana gelen boşluğu diyanetin de doldurabildiğini söylemek imkansız. Devletin açtığı yurtlar güzel, ama ruhsuz. Öğrencilerin kaldığı bir otel mesabesinde. İslami cemaat ve gruplardaki sarsıntılar hâlâ devam ediyor.
Bir başka açıdan bakacak olursak şunu söyleyebiliriz: Fetöcülerin askeriyeden ve emniyetten temizlenmesiyle ülkemizin emniyet kuvvetleri teröre karşı çok büyük mücadele başlattı ve yurt içindeki terör olayları neredeyse bitme noktasında geldi. Teröristlerin hakim olduğu dağlar temizlendikçe oralarda çok kaliteli petrol rezervleri olduğu tespit edildi.
Ülkemiz ekonomik olarak uğradığı zararları yavaş yavaş telafi etmeye başladı. Bu ülkede bir çok defalar darbeler oldu. Her darbe ülkenin özgürlüğüne ve geleceğine vurulmuş çok büyük darbe olarak tarihe geçti ve Türkiye’ye onlarca yıl geriye götürdü. 15 Temmuz Hain Darbe Teşebbüsü de eğer başarılı olsaydı ortada bağımsız Türkiye diye bir ülke kalmayacaktı. Yabancıların tamamen kontrolüne geçmiş bir ülke olacaktı. Şimdi terörden temizleyerek petrol çıkardığımız yerler de tamamen dış güçlerine kontrolüne girecekti.
Allah böyle bir darbe girişimini bir daha göstermesin. Ama kim olursa olsun şunu da bilmeli ki artık bu ülkede kimse kolay kolay kelleyi koltuğa almadan darbe teşebbüsünde bulunamaz. Şunu unutmamak gerekir ki, en kötü sivil idare en iyi darbe yönetiminden çok daha makbuldür. Çünkü beş senede bir yapılan seçimler vasıtasıyla beğenmediğin bir hükümeti değiştirme imkanı vardır. Ama diktatörlerin yönettiği ülkelerde seçim filan olmaz. İşte bunun en son örneği Mısır’dır. Mısır’da insanlar çok büyük sıkıntı çekmektedir. Ama diktatör asla hür seçime izin vermemektedir. İzin verse de göstermelik bir seçime izin verir. Bu yüzden ülkemizdeki demokrasinin, demokratik geleneklerin, hür seçimlerin kıymetini bilelim.
Vatanımızı ,bayrağımızı, şerefimizi ve özgürlüğümüzü koruyalım. Hainlere, iki yüzlülere, dini istismar edenlere fırsat vermeyelim. Uyanık olalım. En önemlisi de bize, çocuklarımıza sorgulamayı yasaklayan zihniyet, kim olursa olsun ondan uzak duralım. Aklımızı kimsenin, ama kimsenin cebine koymayalım.