Dünyanın kıyısının uzağında kalmak alışan insan için kolay olmayacak.
İnsan hemen her şeye çabuk tutunur, hemen alışır.
Menfaat bulduğu şeylere ilahı gibi bağlanır..
Ancak hayat olduğu gibi sürdürüp gitmez hiçbir şeyi.
An be an, gün be gün ayırır, koparır, uzaklaştır tutunduklarından…
Her şeyin üzerinde “geçici” mührünü okutur bağımlı yüreklere..
Yol boyu seyahat anında pencereden tutmaya çalıştığı ağaç dallarının, elini kanatıp acıtması gibidir, tutunup bağlandığı her şey insanoğlu için…
Yakalamaya çalıştıkça kanatır, canını acıtır.
Sonra bu alıştıklarından uzak kalmanın hüznü, mahsunluğu, boşluğu gelir üzerine.
Ve bir telaş sarar insanı…
Hiç bitmesin, gitmesin ister.
Sonsuz olsun ister. Olmadığını görünce kırılır, incinir, öfkelenir…
Ancak bir kolayı vardır ki bu ayrılıkların, ve hüznün, seni neye ulaştırdığını bildiğinde, yerini kavuşmanın huzuruna bırakır. Açlık, susuzluk ayrılığı yerini ruhun tokluğuna bırakır… Midenin hüznü ruhun neşesine dönüşür.
Hüznü ve huzuru dip dibe hissederek yaşadığın anların en güzel kavuşmalarındandır Ramazan hali…
Nereye ulaştığını bilince tüm zamanların bayrama dönüşür otuz gün Ramazan boyunca.
Ruhsal bir güçleniş yaşarsın Ramazan’da.
Geçip gidenlere tutulmamayı öğrenirsin.
Her giden, yerine daha iyisini getirir olduğunu fark edersin.
Böylece Bayramı yaşarsın bayram gelmeden önce..