Sefîhane Taklit ve Kaybolan Kimlik

Ahmet Yılmaz

Makaleyi Dinlemek İçin Tıklayınız


Üç aylar gelmiş…

Rahmetin kapıları ardına kadar açılmış, affın, arınmanın, iç muhasebenin vakti başlamış.

Ama sokaklara çıkıyoruz; ne bir farkındalık, ne bir durup düşünme…

Takvim yaprakları değişmiş ama kalpler yerinden kıpırdamamış.

Buna mukabil, henüz gelmesine günler olan yılbaşı için vitrinler ışıl ışıl.

Çam ağaçları süsleniyor, vitrinler parlıyor, caddeler adeta bir başka inancın bayramına hazırlanıyor.

Müslümanların kutsal zamanları sessiz, Hristiyan adetleri ise coşkulu…

Bu nasıl bir tezat, bu nasıl bir savrulma?

İnsanın içi sızlıyor.

Çünkü mesele sadece bir süsleme meselesi değil; mesele aidiyet meselesi.

Mesele kime benzediğimiz, neyi önemsediğimiz, neyi unuttuğumuz meselesi.

Bediüzzaman Said Nursî’nin yıllar öncesinden yankılanan ikazı bugün kulaklarımızda çınlıyor:

“Ey bu vatan gençleri!

Frenkleri taklide çalışmayınız!..”

Ne acıdır ki, bu ikaz sadece gençlere değil, bugün bir topluma hitap ediyor.

Taklit ediyoruz… Hem de düşünmeden, sorgulamadan, nereye varacağını hesap etmeden.

Bize inancı, kültürü, tarihi için zulmetmiş bir medeniyetin sefahatini alıyor;

ama kendi mukaddesatımıza gelince “eski”, “geri”, “önemsiz” diyoruz.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) o sarsıcı ikazı da burada duruyor:

“Bir kavme benzeyen, o kavimdendir.”

Bu söz bir yasak listesi değil; bir kimlik alarmıdır.

“Dikkat et” der, “neyi normalleştirdiğine dikkat et.”

Çünkü insan, önce hayran olur; sonra benzer, en sonunda ait olur.

Bugün üç ayların gelişi reklâm afişi olmuyor, vitrin süsü olmuyor, kampanya başlığı olmuyor.

Ama yılbaşı oluyor.

Çünkü yılbaşı tüketiliyor, satılıyor, pazarlanıyor.

Üç aylar ise kalp ister, niyet ister, tövbe ister.

Asıl acı olan şu:

Bu topraklar Müslüman; ama bu toprakların ruhu yorgun.

Unutmuşuz…

Ne zaman secde edeceğimizi değil belki, ama neden secde ettiğimizi unutmuşuz.

Kimse kimseye zorla ibadet yaptırmıyor; mesele bu değil.

Mesele, bir toplumun refleksleri.

Bir toplum, kendi kutsalına bu kadar sessiz; başkasının ritüeline bu kadar heyecanlıysa,

orada bir kimlik aşınması vardır.

Bu yazı bir yasak çağrısı değil.

Bu yazı bir uyanma çağrısı.

“Biz kimiz?” sorusunu yeniden sorma çağrısı.

Üç aylar geldi.

Belki sokaklar farkında değil ama…

Kalbimiz hâlâ fark edebilir.

Yeter ki ışıkları vitrinlerde değil, içimizde yakmaya cesaret edelim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve TAMAMI BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.