Noel Ağacının Dibinden İslam Muhafızlığına

Ahmet Yılmaz

Makaleyi Dinlemek İçin Tıklayınız

Türkiye’nin son günlerde gündemi malum: Papa XIV. Leo’nun ziyareti…

Ne hikmetse bir anda memleketin en yılmaz “İslam muhafızları” ortaya çıktı.

Kimler mi?

Daha dün Cadılar Bayramı’nda oyulmuş kabakla poz veren, bir ay sonra Noel ağacının dibinde çam kozalağıyla selfie çekecek olan o çok “laikçi” kesim.

Evet evet, yanlış duymadınız…

Bugün Papa ziyareti üzerinden “Türkiye Hristiyanlaşacak!” paniğine kapılan kitle, işte o kitle.

Halbuki işin acı yanı şu:

Papa’nın yapmaya güç yetiremeyeceği dönüşümleri zaten yıllar önce bu memlekette “yerli ve milli devrimciler” bizzat kendileri yapmıştı.

Düşünün…

Cumhuriyet, ilk hukuk reformlarını yaparken, ilhamı Mekke’den, Medine’den, Bağdat’tan, Şam’dan almadı.

Ceza Kanunu İtalya’dan,

Ticaret Kanunu Almanya’dan,

Medenî ve Borçlar Kanunları İsviçre’den,

Hukuk Usulü de yine İsviçre’den tercüme edildi.

Sonra da dönüp “Biz kendi kültürümüzle gurur duyuyoruz” dediler.

Hangi kültür? Roma hukuku mu, Cenevre hukuku mu?

Tatil günümüz yüzyıllarca Cuma iken, 1935’te bir sabah kalktık ve bir baktık ki ülke Hristiyanların Pazarına, Yahudilerin Cumartesi gününe ayarlanmış.

Bu da “ilerleme” diye anlatıldı.

1925’te Müslümanların asırlardır giydiği fes ve sarık yasaklandı, yerine Yahudi cemaatinin kullandığı şapka zorla giydirildi.

Reddedene darağaçları kuruldu; adına da medeniyet dediler.

1928’de Kur’an alfabesi yasaklandı; “Hristiyan alfabeli” Latin harfleri zorunlu kılındı.

Alfabeyle birlikte hafıza, geçmiş, kültür bir gecede kaldırıma döküldü.

1932’de ezan Türkçeleştirildi, yani yasaklandı.

Minarelerin dili susturuldu.

1934’te Ayasofya müzeye çevrildi; fetih sembolü, ümmetin gözbebeği bir mabedin kapıları ibadete kapatıldı.

“Hristiyanların ibadethanesinde Müslüman’ı susturmak”…

Bu cümle belki Papa’ya ağır gelir ama dönemin yöneticilerine gelmedi.

Ve bir de şu var:

1923-1949 arasında Hac farizası Türkiye’de fiilen yasaktı.

Evet, yanlış duymadınız…

Müslüman bir ülkenin vatandaşları, en temel ibadetlerinden birine 26 yıl boyunca gidemedi.

Bütün bunlar yaşanırken, bütün bu yasaklar bizzat içeriden gelirken…

Bugün bazıları çıkmış,

“Efendim Atatürk zamanında Papa Türkiye’ye gelemezdi!” diye nutuk atıyor.

Gerçeği söyleyelim:

O dönem Papalar hiçbir ülkeye gitmiyordu; yani ortada yasak falan yok.

Kaldı ki bir Papa’nın gelip gelmemesi zaten pek bir şey değiştirmezdi; çünkü Papa’nın hayal bile edemeyeceği laikleştirme doktrinlerini bizimkiler zaten fazlasıyla uyguluyordu.

Ama asıl komedi şu:

Yıllarca “dinsizlik propagandası” yapan, dini kamusal hayattan kazımak için uğraşanlar…

Bugün Papa ziyareti üzerinden “İslam muhafızı” rolüne büründüler.

Dün Cadılar Bayramı’nda poz verenler, bugün “Türkiye Hristiyanlaşacak!” diye köpürüyor.

Yahu daha geçen sene yılbaşı çekilişinde kırmızı bere takıp dans eden sensin; ne ara İslamiyet’in bekçisi oldun?

Sahnede bir de başka bir grup var:

Dinde hassas, fakat muhakemede problemli olanlar…

Her duyduğuna inanan, her komplo teorisine “Acaba?” diye koşan kesim.

Onlar da getirilen her dedikoduyu hiç süzmeden servis etmeye hazır bekliyorlar.

Gerçek şu ki:

Bu ülkede İslamiyet’i zayıflatan şey Papa’nın ziyareti değildir; yıllarca uygulanan inkılap furyasıdır.

Ve bugün Papa’yı bahane edenlerin çoğu, aynı inkılapların en ateşli savunucularıdır.

İroninin bu kadarı da ancak bizim memlekette olur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.