Türkiye’de başörtüsü, 1960'lı yıllarda başörtülü üniversite öğrencilerinin derslere girmesiyle tartışılmaya başlandı. İlk olarak, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan, 1967'de başı örtülü olarak derse girmeye başladı. Şubat 1968'de senato kararıyla okuldan atıldı. Bu olay üzerine öğrenciler olayı protesto ederek İlahiyat Fakültesinde büyük ses getiren eylemler yaptılar.
Cumhuriyet Gazetesi, 30.04.1968 tarihli yayınında; 1966 senesinde okula ilk başörtüsü ile gelen öğrencinin Nesibe Bulayıcı olduğunu, bu öğrencinin başını açması için üniversite hocalarının “ikna” etmeye çalıştıklarını, Nurcuların telkinlerine rağmen, “ikna” olarak başını açtığını, bir yıl sonra Hatice Babacan isimli öğrencinin de başını kapatarak derslere girdiğini, onun da “ikna” edilmeye çalışıldığını ancak başarılamadığı için okuldan atıldığını yazmıştır. Hatta bu habere göre, Mustafa Demirsöz isimli bir öğrenci de Hatice Babacan’a destek verdiği ve okulda Risale-i Nur okuyarak, öğrencilerin imanını kurtarmaya çalıştığı için okuldan atılmıştır.
Başörtüsü yasağının en yoğun şekilde yaşandığı iki ana kırılma noktası var. Bunlar, 1980 askeri darbesi ile 28 Şubat süreci olarak da bilinen askerin 1997 yılındaki siyasete dolaylı müdahalesidir.
12 Eylül 1980 darbesi sonrasında çıkarılan 'Kamuda Kılık Kıyafet Yönetmeliği' nedeniyle kadınlar kamu kurumlarında başörtüleriyle çalışamadı. Milli Güvenlik Konseyi'nin oluşturduğu Bakanlar Kurulu tarafından 'Kamu Kurum Ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik'in 5. maddesine göre, kamuda kadınların başlarının daima açık olması gerekiyordu. Ardından hem Milli Eğitim Bakanlığı hem de Yüksek Öğretim Kurulu benzer bir genelge yayımladılar.
Askerin dolaylı yoldan siyasete müdahale ettiği '28 Şubat Süreci', kamuda başörtüsü yasağının zirveye çıktığı dönem oldu. 1997 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında "irtica" öncelikli tehdit olarak kabul edildi. İrtica ile mücadelede yapılması gerekenler, 18 maddede toplandı ve aslında tavsiye niteliğinde olması gereken kararlar, hayata geçirildi. Listenin en şiddetli bir şekilde uygulanan maddesi, “başörtülülere karşı kamu kurumlarında yaptırımlar içeren” madde oldu.
O dönemde başörtüsü yasağı, zamanın İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun başörtüsünü yasaklayan 23 Şubat 1998 tarihli genelgesiyle başladı. Bu tarihte üniversitelerde eğitim gören binlerce başörtülü öğrenci bulunmaktaydı. Bu öğrenciler okula geldiklerinde güvenlik ekipleriyle karşı karşıya kaldılar ve daha sonra CHP milletvekili olan Nur Serter’in öncülüğünde kurulan "ikna odalarında" başlarını açmaya zorlandılar. Açmayanlar hakkında davalar açıldı. Öğrencilerin önüne iki tercih sunuldu; ya başlarını açarak yüksek öğrenime devam edecek ya da açmayarak üniversiteye veda edeceklerdi. Kimi evlerine döndü. Kimi, istemeyerek de olsa başlarını açarak ya da peruk, bere vs. yöntemlere başvurarak okullarına devam ettiler. Kimi de maddi imkanlar bulup yurtdışında okudular.
Bugün demokrasi ve hürriyet sevdalısı görünen siyasetçilerin çoğu o günlerde bu başörtüsü yasağına gönülden sahip çıkmıştır. Örneğin dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, MGK Kararlarında imzasının bulunduğunu, alınan kararları can-ı gönülden desteklediğini ve uygulanması için ne gerekirse yapacağını söylemişti. Bugün başörtüsüne özgürlük tartışmasını başlatan Kemal Kılıçdaroğlu, o dönemlerde, öğrencilerin kılık kıyafetine karışılmaması gerektiğini söyleyenlere karşı “Başörtüsü ile okula gidilmesi hukuka ve laikliğe aykırıdır”, “Türban çuldur türban bir metrekarelik bez parçasıdır" diyordu.
28 Şubat döneminde askerin müdahalesiyle iktidardan uzaklaştırılan Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından "irticai faaliyetlerin odağı olmak" suçlamasıyla kapatılınca, Fazilet Partisi kuruldu. 1999'daki seçimde ilk başörtülü milletvekili Fazilet Partisi'nden çıktı. Ancak Merve Kavakçı'nın TBMM'ye girişi yeni bir başörtüsü krizini doğurdu. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Kavakçı'nın meclis'e başörtülü gelerek, devlete meydan okuduğunu söyledi ve engel olunmasını istedi. Kavakçı yemin edemedi. ABD vatandaşlığını Türk makamlarına bildirmediği bahanesiyle vatandaşlıktan çıkarıldı.
2002 yılında yapılan seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara gelmesiyle, başörtüsü yasağında hemen bir değişiklik olmadı. Başörtüsü, hâlâ hassas bir tartışmaydı. Uygulamada bazı yumuşamalar olsa da, yasal düzenleme yapılmadı. Yüksek mahkemelerin verdiği kararlar da, yasağın kaldırılmasına engel oldu. 2007'de YÖK Başkanlığındaki değişimle, üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmesinin önü açıldı. YÖK Başkanının rektörlüklere gönderdiği talimatla yasak uygulamada kalktı.
2008 yılında çıkan yasayla başörtü yasağı kaldırılırken, Kemal Kılıçdaroğlu'nun da aralarında bulunduğu CHP'li milletvekilleri Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) iptal başvurusunda bulunmuştu. DSP'li milletvekillerinin de desteğiyle gerekli imzayı tamamlayan CHP, değişikliğin iptali veya yok hükmünde kabul edilmesini ve yürürlüğün durdurulmasını istemişti.
Devlet Memurları için başörtüsü yasağının kalkması için 2013 yılı sonlarını beklemek gerekiyordu. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 1 Ekim 2013'te açıkladığı demokratikleşme paketi ile Kılık Kıyafet Yönetmeliğinin 5. maddesinde değişiklik yapılarak, kadınların başörtüsü takmasını kısıtlayıcı hükümler kaldırıldı. Askerler, emniyet mensupları, hakimler ve savcılar bu düzenlemenin dışında tutuldu. Avukatların, barolar tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde başörtüsü takamayacaklarına ilişkin uygulamalar ise, mahkeme kararları ile aşıldı.
Kamudaki başörtüsü yasağının kaldırılmasından kısa bir süre sonra, sorun Meclis'te de çözüldü. Hac dönüşü, başörtülerini çıkarmayacaklarını açıklayan 4 Ak Partili milletvekili, 31 Ekim 2013'teki meclis genel kurulu çalışmalarına başörtülü olarak katıldı. Oturum herhangi bir gerginlik yaşanmadan tamamlandı.
2015 yılında HSYK, Yargıtay’ın başvurusu üzerine, “Hâkim ve savcılar görev başında başörtüsü de şapka da takabilir” dedi. 2016 yılında Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Kıyafet Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle, kadın polislerin başörtüsü takabilmesinin önü açıldı. 2017 yılında Milli Savunma Bakanlığı'nın düzenlemesi ile kadın subay ve astsubaylar için uygulanan başörtüsü yasağı da kaldırıldı.
Kısaca özetlemek gerekirse; günümüzde başörtüsünün yasak olduğu hiçbir okul, kamu ve özel kurum/kuruluş bulunmamaktadır. Geçmişte kılık kıyafete getirilen yasaklar; kanunlarla değil, yönetmeliklere eklenen maddelerle veya keyfi uygulamalarla yaşatılıyordu. Serbestlik ise yönetmeliklere eklenen maddelerin çıkarılması ile getirildi. Başörtüsü serbestliği konusunda kanun çıkarmak, yasağın tamamen ortadan kalkması için yeterli bir çözüm değildir. Çünkü kanunu koyan irade değiştiği zaman, o kanun iptal edilerek, yürürlükten kaldırılabilir. Burada önemli olan iktidarı elinde bulunduran kudretin zihniyetidir.