| Makaleyi Dinlemek İçin Tıklayınız |
Türkiye’nin yakın tarihi, sis perdesi ardında kalmış bir sahnedir. Her kesimin kendi kahramanını, kendi hainini oluşturduğu, hakikatin ise çoğu zaman kalın perdeler arkasına gizlendiği bir sahne…
Bir grubun “kahraman” dediğine diğeri “hain” diyor; birinin göğe çıkardığını öteki yerin dibine gömüyor. Böylece tarih, bir ilim değil; bir silah hâline getiriliyor. Milletin hafızası, hakikat yerine hamasetle dolduruluyor.
Oysa milletlerin huzuru, hakikatin şeffaflığında yeşerir. Hakikat gizlendikçe, yalan büyür; yalan büyüdükçe, millet birbirine düşer. Bugün yaşadığımız kutuplaşmaların, kinlerin, “bizden” ve “sizden” ayrımının temelinde, hakikatin kasıtlı olarak saklanması yatıyor. Çünkü arşivler kapalı, belgeler kilitli, hafızalar susturulmuş durumda.
Artık bu milletin geçmişiyle barışmasının zamanı geldi. Arşivler açılmalı, belgeler araştırmacıların, tarihçilerin, milletin önüne konulmalı. Gerçek kahramanlar ışığa çıkmalı, sahte destanlar çökmeli. Çünkü hakikat güneş gibidir: Ne kadar gizlerseniz gizleyin, bir gün perdeyi yakar geçer.
Mevcut hükümet, eğer gerçekten bu millete kalıcı bir hizmet bırakmak istiyorsa; yollar, köprüler, binalar kadar hakikate giden yolları da açmalıdır. Zira tarihin kapalı sayfalarını açmak, bir milleti birbirine yaklaştırmanın en asil, en cesur yoludur.
Evet, bu cesaretin bedeli olacaktır. Lakin her büyük temizlik biraz toz kaldırır. O toz dağıldığında, altından gerçek vatan evlatlarının yüzü, gerçek hainlerin maskesi görünecektir.
Tarih, kimlerin kahraman, kimlerin hain olduğunu tartışarak değil; belgelerle, delillerle, dürüstçe ortaya koyarak anlaşılır. Aksi hâlde biz hep aynı bataklıkta, farklı çamurlarla debelenmeye mahkûm oluruz.
Türkiye’nin en büyük reformu, adaletin ve ekonominin ötesinde, hakikatin üzerindeki örtüyü kaldırmak olacaktır.
O gün geldiğinde, artık kimse “bizim kahramanımız” ya da “sizin haininiz” demeyecek.
Millet bir ağızdan “Bu, bizim tarihimiz” diyecektir.