Ülkemizde “Mucit” Kıtlığı ve Eğitim Sistemimiz

Abdulvahap Yiğit

Bir eğitim ve öğretim yarı yılını daha geride bıraktığımız şu günlerde kanayan bir yara üzerine bir şeyler yazmak gerektiğini düşünerek bu yazıyı kaleme aldım.

Yıllardır üzerinde en fazla oynadığımız fakat bir türlü başarılı olamadığımız milli eğitim sistemimize farklı bir açıdan bakmak istiyorum.

Geçmiş devirlerde çok sayıda bilim öncüsü çıkaran bu milletin son birkaç asırdır maalesef “mucit” çıkarmakta zorlandığı görülmektedir. Aynı milletin evlatları farklı ülkelerde eğitim aldıklarında bilim öncüleri olarak dünya çapında önemli ödülleri alabilmektedir. Fakat maalesef ülkemiz eğitim sistemi içinde bilim öncüleri çıkarmakta büyük bir kısırlık çekmekteyiz.

Ülkelerin bilim öncülüğünün bir parametresi patent sayısıdır. Ülkemizde bu konuya son yıllarda büyük önem verilmesi ile patent sayısının önemli ölçüde arttığı söylenebilir. Bu konuda çok büyük teşviklere rağmen dünyada üst sıralarda olmadığımız da bir gerçek…

Diğer taraftan patent sayısının artmasından ziyade “uygulanan patent” sayısının çok daha önemli olduğu bilinmektedir. Yani alınan bir patent bilim ve teknolojini herhangi bir alanına uygulanmıyorsa bu patentin çok önemli olmadığı da bilinmektedir. Bu durumda havada kalan bir “icat” olmuş olur. Patent herhangi bir bilim ve teknoloji alanda uygulanırsa işte o zaman katma değere dönüşmüş olur.

Bu “mucit” kıtlığının en temel sebeplerinden birisi eğitim sistemidir. Tamamen ezberci bir eğitim sistemimiz var…

Öğrenci seçme ve yerleştirme sınav sistemimiz test yöntemine dayanmaktadır. Bu sistemimizi değiştirmediğimiz müddetçe ilim öncülerinin yetişmesini beklemek hayal olacaktır. Bu sistem içinde öğrenci bazı temel derslerin konularını kavramadan, soru ezberleyerek, sınavlarda başarılı olabilmektedir. Ben bir eğitimci olarak matematik ve fizik alanında çok yoğun bir eğitim almama rağmen üniversite sınavına hazırlanan bir genç kadar hızlı soru çözemediğimi gördüm. Bunun sebebini araştırdığımda, bu tür test yöntemine dayanan soruların cevapları için geliştirilen özel bazı küçük formüllerin kullandığını gördüm. Yani bir aday bir konuyu tam olarak bilmese dahi, bu konu ile ilgili bir sorunun doğru cevabını kısa zamanda bulabilmektedir. Eğer bir konu ile ilgili çok sayıda soru çözümü yapmışsa doğru cevabı çok kısa zamanda bulabilmektedir. Dolayısıyla çok sayıda soru çözen bir öğrenci üniversite sınavını yüksek puanla kazanabilmektedir. Bu sınav sistemi ile, özellikle matematik ve fen bilimlerinde, yeterli bir bilgi birikimine sahip olmadan liseyi bitirmekte ve iyi bir üniversitenin iyi bir bölümüne iyi derece ile girebilmektedir.

İyi bir üniversitenin iyi bir bölümüne bu eğitim ve sınav sistemi ile giren öğrencinin temel altyapısı yetersiz olduğu gibi, problem çözmede çok önemli olan, “muhakeme gücü” de eğitim hayatı boyunca yeterince gelişmemiş olmaktadır. Ezber ve taklit konusunda çok yetenekli olan öğrenciler, temel bilgilerini ve muhakeme yeteneğini kullanarak yeni bir bilgi veya teknoloji üretmekte zorlanmaktadır. İş hayatına atıldıklarında bu yeteneklerin kazandırılması hem çok zor olmakta hem de çok zaman almaktadır. Dolayısıyla bu eğitim ve sınav sistemi ile ülkemizin, bilim ve teknoloji üretmekte, arzu edilen yerlere gelemediği görülmektedir. Ülkemizin “Orta Gelir Tuzağı” adı verilen sarmaldan kurtulması için “katma değeri yüksek” ürünler üretmesi gerekmektedir. Katma değeri yüksek ürünler üretebilmek için mucitlere ihtiyacımız vardır ve bunun içinde eğitim sistemimizin bu doğrultuda revize edilmesi gerekmektedir.

Eğitim sistemimizin birçok eksik ve yanlış kısımlarından bahsedilmektedir. Fakat en önemli yanlışlarından birisinin de bu olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek…

Sınav sisteminin bu yanlış yönü ile ilgili çok sayıda yazılar ve araştırmalar yapılmıştır. YÖK ve ÖSYM bünyesinde de bu konuda bazı çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Ancak bu çalışmaların şu andaki durumu belirsizdir.

Hastalığı teşhis etmek kadar tedavi etmek de önemlidir. Hastalığın tedavisinin en kesin yolu ise öğrenci seçme ve yerleştirme sisteminin değişmesidir. Yani test yönteminin terk edilmesi ve klasik sınav sistemine geçilmesidir. Ancak lise giriş ve üniversite giriş sınavlarına giren öğrenci sayıları dikkate alındığında bunun pek mümkün olmadığı da bir gerçektir. Çözüm için ne yapılabilir?

Öncelikle bilim öncüleri yetiştirecek liseler ayrılmalıdır. “Fen Liseleri” bu amaç için tekrar yapılandırılmalı ve sayıları arttırılmalıdır. Lise Giriş Sınavı (LGS) iki kademeli yapılmalıdır. İlk kademede uygulanacak test sınavı ile diğer liselere seçme ve yerleştirme yapılmalıdır. Fen liseleri için ayrı bir sınav yapılmalı ve bu sınavda farklı soru türleri kullanılmadır. Bu sınavda sorulacak sorular; klasik sisteme yakın, yeterli bilgi donanımı isteyen ve değerlendirilmesi test yöntemine göre olabilecek şekilde hazırlanmalıdır.

Üniversite giriş sınavları için de benzer yol izlenebilir. YÖK tarafından belli kriterlere göre değerlendirilip ilan edilen “Araştırma Üniversiteleri” için özel bir sınav ile öğrenci seçme ve yerleştirmesi yapılabilir. Bu araştırma üniversitelerinin öne çıkan fakülte ve bölümlerine öğrenci seçme ve yerleştirmesi için, klasik sisteme yakın, yeterli bilgi donanımı isteyen ve değerlendirilmesi test yöntemine göre olabilecek sorular sorularak öğrenci yerleştirmesi yapılabilir. Böylece bu araştırma üniversitelerinden arzu edilen mucitlerin yetişmesi için ortam hazırlanmış olur. Bu sistemin geliştirilmesi için her türlü danışma sistemlerinin kurulup işletilmesi ile; ülkemizin “ orta gelir tuzağı” sarmalından kurtulması için önemli bir adım atılmış olacaktır. Bunun için bu konuyu ertelemeye artık bu güzel ülkemizin tahammülü yoktur…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.