Depremi unutmak ve unutturmak için, bu konuda, hiçbir yazı yazmamak arzusundaydım. Ancak izlediklerim, duyduklarım ve gördüklerimden sonra bir şeyler yazmak gerektiğini düşünerek bu yazımı yazıyorum.
Öncelikle asrın felaketi olarak nitelendirilen bu afette hayatını kaybedenlere Allah’tan (cc) rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum ve afetzedelere geçmiş olsun diyorum. Rabbim böyle büyük bir felaketi bir daha insanlık âleminde özellikle İslam âleminde göstermesin inşallah…
Bu depremde büyük bir fedakârlıkla, canıyla ve malıyla hizmet eden bütün insanlara yürekten teşekkür ediyorum. Yapılan fedakârlıklara gıpta ediyorum ve canı gönülden alkışlıyorum. Hepsinden Allah (cc) razı olsun.
Bu büyük depremde neler gördük neler… Depremi siyasi malzeme yapmaya uğraşanlardan tutun felaket tellallarına kadar çok şeyler gördük. “Ben demedim mi? Ben demiştim” diyerek medyada konuşan sözde bilim adamlarını gördük. Bunların amaçları şöhret olmak mı? Yoksa bu deprem üzerinden rant elde etmek mi? Bilemedim.
Diğer taraftan, bazı medyatik insanların tarih vererek felaket tellallığı yapmasını da çok garipsedim. İnsanları karamsarlığa atacak bu tür açıklamaların amacını da anlamış değilim. Mart ayının bilmem kaçında bir afet olacak diye anlatıp rüyalarla bunu teyit etmeye çalışanlar da ortaya çıkmaya başladı. Böyle bir felaket tellallığından beklentilerinin ve amaçlarının ne olduğunu anlamak mümkün değil.
Devlete ve devletin gözde kurumlarını suçlayarak siyasi rant peşinde koşanlar ve bunların yardakçıları da iş başına geçmiş durumdalar. Devlet üzerinden siyasi rakiplerini eleştirmenin bu ülkeye ne fayda getireceğini düşünüyorlar bilemiyorum. Bu devlet hepimizin devleti ve kurumlarını korumak da hepimizin görevi olsa gerek…
Yapılan hatalar olabilir, yanlışlar olabilir. Bu denli büyük bir depremde bazı eksikler de olabilir. Ancak bu zamanda bunları konuşmak depremzedelerin moralini bozmaktan başka bir şeye yaramaz. Depremin yaraları kısmen sarıldıktan sonra ve insanlar üzerindeki şok etkisi kaybolduktan sonra, bu hata ve eksikliklerin masaya yatırılması ve gerekli adımların atılması en doğru bir yaklaşım olacaktır.
Ülkemizin deprem kuşağında yer aldığı herkes tarafından bilinmektedir. Bu ülkede, zamanı belli olmamakla birlikte, depremlerin olacağı aşikârdır. Bu gerçeğe göre tedbir ve çarelerin masaya yatırılması ve gereken tedbirlerin hızlı bir şekilde alınması gerekir. Deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini herkes söylemektedir. Bu ülkede depremlerin olacağı kesin olmakla birlikte ne zaman olacağını insanların (kim olursa olsun) bilmesi mümkün değildir ve ancak zamanını Allah (cc) bilir. O irade etmedikçe hiçbir şey olmayacağına ve “OL” dediği zaman kıyametin de kopacağına inanmaktayız. Depremin ne zaman olacağını kimsenin bilmesi mümkün değildir. Ne bir hoca, ne bir şeyh ne de bir deprem uzmanı bunu bilemez. Bu tarih ne kitaplarda yazılıdır, ne rüyalarda görülür ne de fay kırığının incelenmesi ve enerji birikimi ile bilinebilir. Gölcük depreminden sonra beklenen İstanbul ve Marmara depremi, aradan tam 24 yıl geçmesine rağmen, çok şükür olmadı ve daha uzun bir süre olmaz inşallah. Bundan sonra da ne kadar zaman sonra olacağı belli değildir. Hatay ve Maraş bölgesinde en son yıkıcı deprem yaklaşık 250 yıl önce olmuştur. Dolayısıyla deprem tarihi ile ilgili konuşmaların hepsinin palavradan öteye geçmediği bellidir.
Bundan sonrası için, deprem tedbirleri olarak, kesin olarak yapılması gereken bazı hususlardan da bahsetmek gerekiyor. Bu depremde, bildiğimiz, fakat yaşayarak hatırladığımız bazı gerçekler de oldu. Depremde yıkım ve can kaybının en aza indirilmesi için en birinci faktörün zemin olduğunu gördük. Uygun olmayan zeminlerde bina yapılmaması veya zemine uygun bina yapılması için gerekli tüm tedbirlerin alınması gerektiğini acı bir şekilde hatırladık. Bu faktörün kontrol altına alınmasının, belediyelerin inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemli olduğunun da altını çizmek gerekir. Çünkü belediyeler rant veya seçim kaygısıyla bu alanlara, zaman içinde, imar izni verebilmektedir. Bunun çok sayıda örnekleri bu depremde görülmüştür. Tüm ülkedeki yerleşim yerlerinin, uzman ve geniş bir ekiple, zemin etütlerinin hızla yapılarak, inşaata uygun olmayan alanlar belirlenmelidir. Bu alanlara uygun olamayan bina yapılamayacağı kanun ve anayasa maddeleri ile teminat altına alınmalıdır. Bina inşaatlarının ve üretilen beton kalitesinin denetimi, bağımsız ve denetlenen kurumlar veya üniversiteler tarafından, sürekli ve belirli zaman dilimlerinde, habersiz olarak yapılmalıdır. Deprem eğitiminin her kademede verilmesi de bir diğer önemli husustur.
Depremzedeler hala daha olayın şokunu üzerinden atabilmiş değillerdir. Bu insanlara moral olacak programlar düzenlenmelidir. Türk milletinin çok büyük çoğunluğu Müslüman ve inançlıdır. Bu depremde vefat edenlerin “hükmü şehit” olarak cennete gideceği hadis-i şeriflerde bildirilmiş, depremde zayi olan malların da sadaka olduğu müjdelenmiştir. Bu hakikatlerin depremzedelere medya yoluyla, diyanet teşkilatı ve STK aracılığıyla ve süratle anlatılmasına acil ihtiyaç bulunmaktadır. Depremzedelerin ve tüm milletimizin bugünlerde buna büyük ihtiyacı bulunmaktadır.