Yol, Metod ve Hedef
Hak yolun yolcuları için; gittikleri ve gitmeleri gereken yolun ve hedefe varmak için kullanmaları gereken metotların da doğru olması gerekir. Bu konu ile ilgili olan ancak manası pek anlaşılamayan bir hadisin, Risale-i Nur Külliyatı esas alınarak, açıklaması yapılacaktır.
“El-Hakku Ya'lû Velâ Yu'lâ Aleyh; Hak üstündür ona üstün gelecek bir şey yoktur” hadis-i şerifinin Bediüzzaman’ın Lemeât isimli eserindeki açıklamalarına baktığımızda bu konuda oldukça ilginç tespitlerin yer aldığı görülmektedir. Bu açıklamalara benzer izahların aynı devirde yaşamış ve aynı ortamlarda bulunmuş Mehmet Akif Ersoy tarafından da yapıldığı bilinmektedir..
Bu hadisin manasına baktığımızda Hakkın her zaman üstün olduğu ona üstün gelecek bir şeyin olmayacağı ifade edilmektedir. Ancak günümüze baktığımızda durum hiç de öğle görünmemektedir. Hadis sahih bir hadis olarak bilindiğine göre, bu tezadın bir izahının olması gerekir…
Bu asırda İslami ve imani her müşkül meselenin izahının ve ispatının olduğu Risale-i Nur Külliyatına bakıldığında bu meselenin de açıklamasının yer aldığı görülmektedir. Bediüzzaman'ın yaptığı açıklamalarda öncelikle hakka giden yolda kullanılan vasıtaların hak olması gerektiğini vurgulamaktadır. Hak vasıtaların kullanılması durumunda hakkın üstün geleceğini ifade etmektedir. Hak olan bir vasıtayı kullanan kâfir üstün geldiğinde, dolayısıyla, hakkın üstün geldiği ifade edilmektedir. Bu durumda dolaylı olarak yine hakkın üstün geldiği ifade edilmektedir.
Doğru hedefe yanlış vasıtaları kullanarak gitmeye çalışanların nasıl perişan olduklarına, yaşadığımız ve şahit olduğumuz birçok hadise, örnek verilebilir. Hak davasının üstün gelmesi için terörü kullananlar, hak olan Filistin davasında sosyalizme yaslananlar bunun acı örnekleridir. Şahsi hayatımızda da bunun çok misalleri bulunmaktadır. Zengin olmak için haram yol olan faize bulaşanlar, hedefe varmak için hırsla saldırıp haram-helal ölçüsünü kaçıranlar buna verilecek en kötü örneklerdir. Doğru hedefe varmak için yalan söyleyenler veya yalanın diğer versiyonları olan tasannu ve riyakârlık yapanlar…
Bediüzzaman hazretleri bu hadisin farklı bir açıdan yorumunu kâinatta konulan tekvini kanunlara uymak olarak açıklamaktadır. Şeri kanunlara uymamanın cezasının çoğunlukla ahirette verildiğine dikkat çekilirken, tekvini kanunlara uymamanın cezasının bu dünyada verildiği ifade edilmektedir. Çalışmak, tekvini kanunlar arasında ilk sırayı almaktadır. Bunun yanı sıra sebat, sabır, plan, program, zamanı iyi kullanmak ve mesailerin tanzimi gibi konular örnek olarak verilebilir. Bu dünyada tekvini kanunlara uyan metotları kullanan kim olursa hedefine ulaşabilmektedir. Bize düşen bu tekvini kanunlara azami ölçüde uymaya gayret göstermektir.
Lemeât isimli eserde, aynı konu ile ilgili, değişik bir izah ise insanların sıfatları ile yapılmıştır. Bir Müslümanın bütün sıfatları Müslüman olmadığı gibi, bir kâfirin de tüm sıfatları kâfir olması gerekmez. Kâfirlerde bulunan Müslüman sıfatlar kâfirlerin galip gelmesine sebep olduysa, galip gelen, kâfirin kendisi değil sıfatı olduğu ifade edilmektedir. Çalışkanlık ve doğruluk sıfatı aslında Müslümanların sıfatıdır. Ancak bizim çarşımızda rağbet görmediğinden kâfirlerin çarşısına gitmiştir. Dolayısıyla bu sıfatları kullanarak galip gelen kâfir değil, onun Müslüman sıfatıdır.
Sonuç olarak bu dünyanın öteki dünyası vardır. Bu dünyada geçici olarak hak mağlup olsa dahi, hakkın eninde sonun üstün geleceği şu şekilde ifade edilmektedir.
“Demek "El-hakku ya'lû" bizzat demektir. Hem âkıbet muraddır; kayd-ı haysiyet maksuddur”. “Lâkin âkıbetü'l-âkıbe, her dem yine hakkındır”
Sözler, Lemaat.
Son sözü Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde şu şekilde ifade etmektedir:
“O halde gevşemeyin ve üzülmeyin. Eğer gerçekten mü’minseniz, her zaman en üstün sizsiniz.”
Âl-i İmrân / 139. Ayet